''Sessizlik en güzel sestir, duyabilen için...''
2) Devrilen ÇamlarHavalimanındaki kafalar teker teker bize dönerken dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi durdurmaya çalıştım. Kuzey, sırtındaki büyük kamp çantamla beraber yere savrulurken onunla birlikte çarptığı adam da yere düşmüştü. Önüne bakmadan koştuğu için adama oldukça sert bir şekilde çarpmıştı ve şu an o, yerde acı içinde kıvranırken çarptığı adam ise bir şey söylemeden ayağa kalkıyordu. Ben de gülmemi zar zor durdurup Kuzey'i kaldırmak üzere elimi ona doğru uzattım.
''Ya önüne baksana! Bu kadar mı korktun benden?'' yine kendimi tutamayıp gülmeye devam edecektim ki yere düşmenin etkisiyle fermuarı açılan çantamın içinden birkaç tane çizim kalemimin etrafa savrulmuş olduğunu gördüm. Elimi tutup ayağa kalkan Kuzey'den elimi hızla çekip kalemlerimi kurtarmaya koyuldum.
''Ya ben burada ölüyorum sen hala kalem derdindesin!'' o cıkcıklayarak üstünü başını düzeltirken ben de yere saçılan kalemlerimi toparlayıp çantamın içine yerleştirdim. Ayağa kalktığımda ise Kuzey, çarptığı adamdan kendi çapında özür diliyordu.
''Kusura bakma kardeş ya, şunun yüzünden oldu hep...'' şunun derken başparmağını arkaya doğrultup beni göstermişti. Ben de keyifle çantamı sırtıma atıp ve Kuzey'i önümden ittirerek çarptığı adama baktım ve gördüğüm manzara sonrası aslında bu kişinin bizim yaşlarımızda bir genç olduğunu anlamam uzun sürmedi. Açık renk kot pantolonun üzerine beyaz bir tişört ve bu sıcak havada neden giydiğini anlamadığım gri bir kapüşonlu hırka giyen bu çocuk, düşen kulaklığını elinin içinde çevirip toparlarken bize bakmıyordu. Kuzey'in beni ona şikayet ettiği ilerleyen dakikalar boyunca da hiçbir şey demeden kulaklığını toparlamayı sürdürdü. Sinirlenmiş olabileceğini düşünüp Kuzey'i kolundan tuttum.
''... bir şeyin yok ya?'' lafı yarıda kesilerek bana döndü.
''Kuzey, gitsek mi artık? Bir şeyi yok gibi duruyor işte. Ama kızdı galiba...'' kaşlarımı çatarak kapüşonlu çocuğu yeniden izlemeye başladığım sırada çocuğun da sonunda bakışlarını elindeki kulaklığından kaldırıp benim sırt çantama bakmaya başladığını gördüm. Nedensizce bundan rahatsız olarak Kuzey'i çekiştirip oradan uzaklaşmamızı sağladım.
''Ama vallahi senin yüzünden! Yani iki hafta boyunca yumruklarını yiyemeyeceğim için ben de üzgündüm ama bir günde bir hafta yetecek kadar depoladım şahsen, daha da fazla istemem...'' Kuzey çocuğun bakışlarını fark etmemiş olacak ki yanağıma kocaman bir öpücük kondurup gayet rahat bir tavırla kolunu da omzuma attı. Kapüşonlu çocuğun yanından ayrılıp ilerlemeye başladığımız andan hocaların ve diğer öğrencilerin bulunduğu alana gelene kadar da aynı sululukla bana takılmaya devam ediyordu ama benim aklım çoktan başka şeylerle dolmuştu. Yüzümün asıldığını fark edince kolunu omzumdan indirip bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENKLERİN SESSİZLİĞİ
Teen Fiction''Sen, kendini cehennemin kapısındaki Beatrice olduğuna inandırmışsın ama değilsin. Sen, Michelangelo'nun kazıdığı mermerden bir meleksin. Beyaz mermerim yoktu belki de ama ben de seni bu kilden yaratmak istedim. Kendini bir de benim gözlerimden gör...