Güneşin batışı ilk defa gözüme bu kadar canlı geliyordu. İlk defa güneş, turuncu ışıklarını ufuk çizgisine bu kadar güzel dağıtıyordu.Üzerinde durduğum Sant'angelo Köprüsü'nün taş kemerlerine dirseklerimi yaslayıp yüzümü avuç içlerime aldım. Sırtımdaki küçük çantamı ayaklarım dibine bırakmıştım.
Hafiftim sanki.
Bir bulut üzerindeydim.
Vücudum bir kuş gibi hafifti.
Bir kuş gibi özgür.
Gördüğüm her bir manzarayı, en ufak bir detayı unutmamak için dolu dolu baktım köprünün karşı kıyısına. Ardından gözlerimi sımsıkı kapayıp tüm bu kartpostal manzarasını gözlerim ardındaki kara tuvale resmettim. Gerek yoktu fotoğraf ya da video çekmeme.
Ben zaten hepsini, kendi zihnime hapsetmiştim.
Dudaklarım keyifle kıvrılırken aralandı göz kapaklarım. Dünyaya veda eden güneş ağır ağır batarken rüzgar, şehir içinde keşfine başlamıştı. Sağ tarafımdan esmesiyle açıkta bıraktığım saçlarımın önüme gelmesi bir oldu. Mutlulukla yüzümden çektim saç tutamlarımı. Aynı anda telefonum çaldı.
Godfather arıyor...
Gördüğüm isim üzerine gülüşüm daha da büyürken aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma dayadım.
''Baba!''
''N'aber kız? Nasıl gidiyor İtalya?''
''Güzel... Her şey çok ama çok güzel. Kendimi bu dünyadan soyutlanmış gibi hissediyorum baba. Her şeyin ve herkesin dışına çıktım sanki. Çıkabildim. Bir tuvalin içindeyim sanki. Cansız bir heykelin canlıları aratmayacak kadar güzel gözlerindeyim. Bir gün Antik Roma'da, diğer gün Michelangelo'nun evindeyim...''
Kurduğum uzun cümlelere babamın da şaşırdığına emindim çünkü benim telefonda konuşamama durumuma Kuzey gibi o da oldukça hakimdi.
''Bu kadar çok beğenmene sevindim. İleride mesleğin için de çok güzel bir kaynak olacak sana bu. Bir de son sınıf stajlarını orada gördün mü, tamamdır!''
Görünenin aksine, babam asla baskı kurmazdı üzerimde. Ne üniversite sınav dönemimde ne meslek seçimimde ne de bu mesleği ilerletme şeklimde, hiçbir baskı kurmamıştı. O sadece benim neleri isteyip neleri istemeyeceğimi çok iyi biliyordu. Beni annemden çok daha iyi tanıyordu ki zaten lisenin ilk yıllarındaki boşanmalarının ardından annemle bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı konuşmalarımız.
''Umarım onu da ayarlayabilirim...'' diye mırıldanıp gözlerimi Tiber Nehri'nden kaldırıp karşıdaki Sant'Angelo Kalesi'ne diktim.
''He bir de, Kuzey söyledi, otobüs arıza yapmış. Ne yaptınız, nerelerdesiniz?''
''Evet, tam forumun ortasındaydık bir de. Sorun çözülmeyince yeni araç getirdiler, telafi amacıyla da gezi planına dahil olmayan, şu an bulunduğumuz yere getirdiler. Sant'Angelo Köprüsü'nün üzerindeyim tam şu an...''
Dudaklarım yeniden keyifle hareketlenince babamın da güldüğünü duyabilmiştim.
''Ah ne de güzeldir orası şimdi... Tabii benim gençliğimdeki kadar temiz midir etraf bilmiyorum ama...'' dediğinde bakışlarım nehre daldı. Çok da pis sayılmazdı.
''Temiz olmasına temiz de,'' gözlerimi nehirden kaldırıp köprü üzerindeki insanlara baktım. ''Etraf mıçmıç sevgili kaynıyor baba bu ne ya! Köprü üstünde herkes bir öpüşme derdinde...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENKLERİN SESSİZLİĞİ
Teen Fiction''Sen, kendini cehennemin kapısındaki Beatrice olduğuna inandırmışsın ama değilsin. Sen, Michelangelo'nun kazıdığı mermerden bir meleksin. Beyaz mermerim yoktu belki de ama ben de seni bu kilden yaratmak istedim. Kendini bir de benim gözlerimden gör...