Selam bebeklerim, hoş geldiniz... Bölüm sonunda benim için heyecan verici bir olayı sizle paylaştım. Umarım bu heyecanı yaşayan herkes için hakkında en hayırlısı olmuştur. <3
Keyifli okumalar dilerim ^^
21) Kayıp Maviler
''Bu yaptığına inanamıyorum!''
Barış benim bağrışımı duymuşçasına omzu üzerinden bana dönüp başını hızla aşağı yukarı salladı. Güzel dişlerini göstererek gülümsemesinin yanında yüzündeki şaşkın ifadeden onun da kendinden böyle bir şey beklemediği aşikardı.
Elimi daha sıkı tutarak koşmaya devam ettiğinde ayaklarım benden izinsizce onun peşi sıra koşuyordu. Kucağımda top haline getirdiğim çantamı ise diğer elimle göğsümde sabitlemiştim.
Bazilikadan koşarak çıktığımız bu süre boyunca Barış da ben de sürekli arkamıza bakarak olası bir takip edilme riskine karşı önlemimizi almıştık. Ama görünüşe göre, kimseye yakalanmamıştık.
Yine de nefes nefese bir halde önüne geldiğimiz uzun sütunların arkasına saklandık. Aynı sütuna, yan yana sırtımızı dayadığımızda uzun bir süre duyulan tek ses hızla ciğerlerimize dolup taşan soluk seslerimizdi. Ama sonra, aynı anda başımızı birbirimize çevirdik. Ve halimize bakıp bir kahkahayı dudaklarımız arasından salıverdik. Benimki yüksek ve tiz, Barış'ınki sessiz.
Yağan yağmurdan dolayı ıslanan saçlarım bazilika içinde gezerken kuruduysa da tüm şekli bozulmuştu. Üzerimde Kuzey'in, bana oldukça bol gelen bir sweatshirt'ü, Oğuz'un üzerime döktüğü kahve lekeleri ile beni selamlıyordu, kucağımda ise sanki içinde çok değerli bir hazine saklıymış gibi kucağımda taşıdığım çantam vardı.
Barış'ın siyah, kıvırcık saç tutamları yağmurun etkisiyle daha da kıvırcıklaşmış ve böylelikle boyları da kısalmıştı. Üzerindeki kapüşonlunun fermuarı açılmış, bazilikadan çıktığımızdan beri elinde sımsıkı tuttuğu tebeşir yüzünden tek avcu masmavi boyanmıştı.
''Bu yaptığın gerçekten delilikti!'' dedim yüzümdeki gülümsemeye engel olamadan.
Aynı gülümseme onun da yüzünde yer edindiğinde başını yana yatırarak alt dudağını dişledi. Siyah sırt çantasını omzundan sarkıtıp içinden defterini aldığında ben onun maviye boyanmış elini izliyordum hala daha. Sanki o el, o boya beni inandırabilecekmiş gibi az önce yaptığımıza.
''Belki de delirmek gerekir, bu hayata katlanmak için. (: ''
Yazdığı şeye bakıp başımı salladım. ''Eh, katılmıyorum desem yalan olur.'' Kucağımdaki çantayı yere indirip durduğum yerde minik minik zıplamaya başladım. ''Ama o eserlerin korunumu için nasıl dehşet bir titizlikle çalıştıklarını ne kadar büyük önlemler aldıklarını biliyorsun. Of kalbim çıkacaktı resmen!''
Benim bu halime gülümseyip defterine yeni bir şey yazmaya koyuldu ama gülüşünün değişip muzipleşmesinden tahmin edebilmiştim ne yazdığının.
''Nasılsa tebeşir, silince çıkar korkma...''
Onun bu manidar cümlesine gözlerimi kocaman açarak tepki verdim. Nasılsa tebeşirdi, çıkardı, evet. Ama yüzyıllardır korunan bu eserlerin üzerinde şimdi bizim adımızın yazması yine de beni heyecanlandırıyordu.
Roma'da yaptığımız şeyin aynısını yapmıştık.
Bu bazilika Vatikan'daki son durağımız olduğundan, buradan ayrılmadan önce de Vatikan'ın herhangi bir köşesine isimlerimizi yazmak istemiştik. Ancak Roma'da bir kaldırım taşına asetat kalemiyle yazmamıza kimse bir şey demezken, burada, bazilikanın içinde, bir heykelin üzerine yazdığımızı görselerdi hapse bile girebilirdik. İster o yazı çıkmayan bir asetat kalemiyle yazılmış olsun ister bir parmak darbesiyle silinebilecek bir tebeşirle. Bu bir suçtu. Ve şu zamana kadar işlediğim tek suç okuldan kaçmak olan bana, bu dünyanın en korkunç şeyi gibi geliyordu. Barış'ın da daha öncesinde bu tarz bir suç işlemediğini yüz ifadesinden anlayabiliyordum. En az benim kadar heyecanlıydı. Eh, bu heyecanın bizi mutlu etmesi de bir miktar zararlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENKLERİN SESSİZLİĞİ
Teen Fiction''Sen, kendini cehennemin kapısındaki Beatrice olduğuna inandırmışsın ama değilsin. Sen, Michelangelo'nun kazıdığı mermerden bir meleksin. Beyaz mermerim yoktu belki de ama ben de seni bu kilden yaratmak istedim. Kendini bir de benim gözlerimden gör...