Sabah gözlerimi, titreyen telefonumun yastığımın altındaki çırpınışıyla açtım.Mesaj Kuzey'dendi.
''Müsait olduğunda ara. Konuşmamız lazım.''
Onda gördüğüm bu ciddiyetin hiç de hayra alamet olmadığının farkındaydım ama kilometrelerce öteden beni uykumdan uyandırdığı için de kızgındım. Telefonu kapatıp yastığımın altına geri soktuğumda ince pikeyi kafama kadar çekip kalan uykuma devam etmek için kendime karanlık bir alan seçtim.
Sadece saniyeler sürdü.
Uykumu yine titreyen telefonum böldü.
''Senden nefret ediyorum!'' diye bağırarak üzerimdeki örtüyü açtığımda uyku sersemi nerede olduğumun farkında değildim. Yan tarafımda yatan Işıl ve Pelin korkuyla yerlerinde sıçrayıp uyandıklarında alt dudağım dişleyip telefona yanıt verdim.
''Ne var?''
''Ne mi var?'' dedi telefonun diğer ucundaki Kuzey. ''Var var evet! O çocuğun senin yanında ne işi var?''
Dediklerini anlamak hala uykum açılmadığı için mi zordu yoksa o da ne dediğinin farkında mı değildi emin değildim.
''Ne diyorsun Kuzey sabah sabah ya...'' diye mırıldanıp yatakta ayaklarımı aşağıya sallandırdım. Sırtımı döndüğüm Işıl ve Pelin'in konuşmalarını duyamıyordum ama Pelin'in şu an hiç de rahat durmadığından emindim.
''Şu havaalanındaki çocuğu diyorum... Bir çarpmayla yere serilen çocuk. Ha bir de soru sorunca bön bön bakmaz mı suratıma!'' dediğinde kaşlarımı çatıp tek kolumu belime doladım. Bu telefon konuşmasını burada yapmamalıydım.
Odadan çıkıp sabah olmasına rağmen loş ışıklı koridorda ilerlemeye başlarken yanıtladım.
''Barış onun adı. Ayrıca ne biçim konuşuyorsun Kuzey ya...'' dudaklarımı yalayıp derin bir nefes aldım. ''Barış işitme engelli.''
Uzun bir sessizlik yaşandı. Kuzey'in de tıpkı benim bunu ilk öğrendiğimde olduğu gibi söylediklerinden dolayı pişmanlık yaşadığına emindim şu an.
''Ağzıma sıçayım,'' dedi sakin bir şekilde. Ben de tam bu sırada dünkü yere gitmek üzereydim dalgın adımlarla ama bir an bundan vazgeçip arkamı dönerek çıkış kapısına ilerledim.
''Ciddi misin ya...'' diye sayıklarken pişmanlık tamamen ses tellerini ele geçirmişti.
''Ben de öğrendiğimde böyle oldum. Hayır, bir de sen benim ona söylediklerimi bir duysan... Senden sonra uçaktan indiğimizde de bir şeyler oldu. Durduk yere kafana takarsın diye söylemedim ama çocuğun suratına karşı bağırdım cevap versene, diye...''
Yine uzun bir sessizlik.
Ardından, ''Ağzımıza sıçayım,'' diye düzeltti Kuzey.
Mutluluktan uzak bir gülümseme geçti dudaklarım arasından.
''Sen nereden öğrendin ayrıca Barış'ın bizimle olduğunu?''
''Forumda bana attığın videonun son saniyelerinde görünüyor. Ayrıca bizimle derken? Başkaları da mı var bir de?''
Göremese de gözlerimi devirdim.
''Grubu diyorum Kuzey ya... Barış'la aynı gruptayız.''
''Oha! Bir de sürekli yan yana mısın sen şimdi onunla?''
Sesi bu sefer kızgın değildi. Aksine, yaşadığım utançtan dolayı onun yüzüne nasıl baktığımı merak eder gibiydi.
''Sürekli değil de, okuldaki diğer kişilere göre daha sık görüyorum tabii gruptakileri. Ama fırsatını yakaladığım ilk an özür diledim. Gerçi pek de takılmış gibi durmuyordu buna...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENKLERİN SESSİZLİĞİ
Teen Fiction''Sen, kendini cehennemin kapısındaki Beatrice olduğuna inandırmışsın ama değilsin. Sen, Michelangelo'nun kazıdığı mermerden bir meleksin. Beyaz mermerim yoktu belki de ama ben de seni bu kilden yaratmak istedim. Kendini bir de benim gözlerimden gör...