13) Mademoiselle Noir

78 9 19
                                    




Barış'la bazı şeyler farklıydı artık.

Onun yanında kendimi ilk günkü gibi gergin hissetmiyordum. Bunda, Kuzey'e Barış'la aynı grupta olduğumuzu anlatmamın da etkisi büyüktü elbet ama bundan da öte, Barış sergilediğim hiçbir davranışımı yadırgamıyordu benim. Eleştirmiyor, yargılamıyor, sadece o sessiz tebessümleriyle beni izliyordu.

Barış'ın yanında kendimi, hiç olmadığım kadar kendim gibi hissediyordum.

Kamp çantamı üst taraftaki bölmeye sıkıştırıp yanına oturdum.

''İyi atlattık,'' diye fısıldadım ona doğru.

Dudaklarıma bakıp kıkırdar gibi güldükten sonra asetat kalemini çantasının içine atarak defterine bir şeyler yazdı.

Asetat kalemi...

Roma'da kalan son izimiz.

Kaldırım taşında yazan isimlerimiz.

Roma'da içine karıştığımız sokak dansının ardından otobüse dönmeden önce Barış, bir kaldırım taşına yazmıştı isimlerimizi.

Afra and Barış danced here!.. (Afra ve Barış burada dans etti!)

Gittiği her şehirden kendine hatıra olarak koleksiyonluk plakalar topladığını söylemişti ki Roma plakasını da gezinin ilk gününde beraber girdiğimiz bir hediyelik eşya mağazasından almıştı. Ama bu sefer şehirden bir hatıra almak değil de şehre bir hatıra bırakmak istediğini söylemişti.

Benimle birlikte.

''Gerçekten öyle... (: Yani yolu karıştırdık değil de dans ediyorduk deseydik Birol Hoca'nın ve tüm otobüsü beklettiğimiz için bunca insanın çenesinden düşmezdik...''

Yazdığı şeyi bana doğrulttuğunda ikimiz birden güldük.

''Afra!''

Arkamdan gelen bir ses üzerine omzumdan oraya doğru döndüm.

Işıl, yere bırakılan çantaların üzerinden atlaya atlaya ve artık hareket halinde olan arabanın içinde düşmemek için de koltuklara tutuna tutuna yanımıza geliyordu.

''Ay nasıl korktum hoca kaybolduğunuzu söyleyince!'' deyip tek elini göğsüne yerleştirdiğinde hala gülüyordum.

''Ya neredeydiniz ki, hotelden çıkıp otobüse yerleştik hepimiz aslında...'' derken ani bir frenle öne savrulur gibi oldu. ''Yavaş ya!'' diye mırıldanıp önüne düşen saçlarını kulakları ardına sıkıştırıp yeniden bize döndü.

''Kahvaltılık bir şeyler alalım dedik. Dönüş yolunu karıştırdık.'' diye kısa bir açıklama yaptım. Kısmen doğru kısmen de yalandı. Ama kimseye bir zararı dokunmazdı.

''İyi bari buldunuz hemen...'' dediğinde söylediğime inandığını anladım. Sonrasında cebinden bir şey çıkarıp ikimize birden uzattı.

''Rehber dağıttı bunları. Her şehirde vereceklermiş bir tane, gezi hatırası.'' deyip gülümseyerek kendi bileğini havaya kaldırdı.

Elimize tutuşturduğu kırmızı bir kurdelenin üzerinde büyük, beyaz harflerle ROMA yazılıydı. Harflerin arkasından Collosseum, Trevi, Pantheon gibi Roma'ya özgü bazı yapıtlar başlarını uzatıp el sallıyorlardı.

''Teşekkür ederiz...'' gülümseyerek kurdeleyi sol bileğimden geçirip klipsini de kendi bileğime göre ayarlayıp sıktım. Barış da aynısını sağ bileğine yaptığında Işıl gülümseyerek yanımızdan ayrılmıştı.

RENKLERİN SESSİZLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin