Sessiz Görev

56 5 1
                                    

         Akşam vaktinde ordu Tortugun'a ulaşmıştı. Erler tek tek çadırlarına doğru dağıldılar. Erzaklarını indiriyor, evdeşleriyle hasret gideriyorlardı. Akman'da atındaki kurutulmuş eti aldı çadırındaki sandığa koydu. Kendisine bir tas su doldurdu, zırhını çıkartıp kürkünü giydi, börkünü taktı. Atını tımar etmeye dışarı çıktı. 

      Hıncal çadırının önünde obanın güvenliği ve nöbetinden sorumlu yüzbaşı ve onun onbaşılarını dizmişti. Ellerini arkadan bağlayıp onbaşıları tek tek süzüyordu. Birkaç onbaşının yanına yaklaştıktan sonra elini birinin omuzuna koyup:

- Nöbetiniz sırasında herhangi sorun çıktı mı yüzbaşı Pars?

- Hayır çıkmadı Hıncal beyim.

-  Erlerin hiç gece yarısı dolaşan biri gördüler mi?

- Rastlamadık beyim.

- Tek başına obaya giren oldu mu?

- İki kız çocuğu olan bir adam girdi. Benim nöbet sıram boyunca.

Elini onbaşının omzundan çekti ve belindeki pusatını tutarak yüzbaşıya doğru ilerledi:

- En güvendiğin onbaşı kimdir?

- Onbaşı Kayra.

- Onun dışındakiler gidebilir.

Onbaşılar beylerine selam verdikten sonra atlarına atladılar. Hıncal, Kayraya doğru ilerlerken "kimin obaya girip çıktığını not ettiğiniz parşömeni getirip Kayraya verdikten sonra gidebilirsin Pars." Pars başıyla selam vererek atına atlayıp hızla çadırına yöneldi. Hıncal obada bir casus olduğunu ve derhal bulunması gerektiğini anlattı. Gizli davranmaları gerektiği konusunda uyardı ve bu görevi Akmanla beraber yapacağını söyledi. Kayra, selam vererek hızlı adımlarla oradan ayrıldı. Tımarını bitiren Akman tam çadırına dinlenmeye girecekken Kayra yetişip kolundan tuttu. Şaşıran Akman "Ne oldu Kayra yine akın mı var yoksa?" Kayra kolunu bırakıp hızla atına atladı "Konuşmamız gereken konular var Akman. Beyimizden büyük bir vazife aldık. Hemen ormana gidip konuşmamız gerek." Akman'da hızla atına atladı. İkisi dörtnala ormana doğru at sürdüler.

        Ormana vardıklarında atlarını bağlayıp ateş bile yakmaya yeltenmeden bağdaş kurdular. Onbaşı Kayra:

- Akman bugün Hıncal beyimiz yüzbaşı Pars'ı ve bizi yanına çağırdı. Obanın nöbet sırası bizim yüzbaşıda idi. Hepimizi sorguya çekti. Yüzbaşımdan gireni çıkanı not ettiğimiz parşömeni bana vermesini emretti. Obada bir casus olduğundan şüphelenirler Akman. Onun bulunması vazifesini de bize verdiler. Doğrusu nasıl halledeceğiz bilmiyorum. Bizim nöbetimizde yüzlerce kişi girip çıktı. Tüccarlar, gezginler, avdan dönenler. Aralarından sızmış olma ihtimali var. İşimiz çok zordur

- Casusun nasıl göründüğü hakkında bir bilgimiz var mıdır.

- Hiçbir şey yoktur.

- Şu parşömene bende bir bakayım.

Kayra parşömeni uzattı. Akman kısa bir göz gezdirdi. Doğruydu. Bu kadar insanın içinden bir kişinin sıyrılıp listeye girmemesi kuvvetle muhtemeldi. Parşömeni kıvırarak:

- Bununla asla bulamayız Kayra. Hiçbir işimize yaramaz bu. Hem burada olup olmadığını bilmiyoruz hem de bilsek bile casus olduğunu bilmiyoruz. Herkesi tek tek takip edip izleyemeyiz ya. Bize daha farklı bir yol gerek.

- Bundan başka çaremiz yok Akman. Zor olur, uzun sürer ama sonuca bir şekilde varırız.

Vakit artık gece olmuştu. Yıldızlar ortaya çıkmış, ay parlamıştı. Hava da soğuyordu. Akman ayağa kalkıp atına doğru yaklaştı. Kömür kadar siyah olan atının başını severek "Sakin ol. Panikle karar veriyorsun. Beyimiz bizden şu vakitte olacak dememiş. Birkaç gün bunun nasıl yapılacağını düşünmen, düşünmemiz gerek. Yoksa bir yere varamayız." diyerek atına atladı. Kayra sesini yükselterek ayağa kalktı. "O casus çok önemli bir bilgiyi düşmana götürünce kafamız omzumuzdan kopar. O zaman sakin olursun." Akman sessizce gülerek "Kafasını çok seven bir onbaşı görüyorum galiba." Dedi ve dörtnala obaya doğru at sürdü. 

BİR GÖKTÜRKLÜNÜN AŞKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin