Tek Korkusunu Yenen Adam

10 2 0
                                    

     Sabah olmuştu. Akman'ın erlerinin hepsi öldüğü için talimhaneye pek uğramamıştı. Ara sıra ava çıkıyordu. En son çıktığında yaban keçisi avlayıp tütsülemişti. Daha öncesinde de birkaç hayvan yakaladığından artık ava çıkmıyordu. Hala daha kızlara ne yapması gerektiğini bulamamış, kendini bir iş ile de meşgul edemeyince iyice bunalıma girmişti. Mayda'nın yanına her ne kadar gitmek istese de annesi yüzünden gidemiyordu. On gün önce yaşananları bir bir kızına anlattığı kesindi. İyi olduğundan emindi. Dışarıda iken obanın hekimini görmüş, ayaküstü sohbet ederken Mayda'yı sormuştu. Ağır işlerden kaçınması şartıyla Mayda'yı evine yollamıştı hekim. Annesine söylediği tehditler sonrasında yanına gelmeyeceğini düşünmüştü. Buna bir nebze de olsa sevindi. Çünkü yüreğinin ona yavaş yavaş bağlandığını hissedebiliyordu. Böyle bir şey olsun istemiyordu. Onunla bir yuva kurmak, hayat arkadaşı olması; bunlar onu kaybetme korkusunu körüklüyordu. Annesi, babası, kardeşi; şimdi ise Dumrul'u kaybetmesi onda geri dönülemez yaralar açmıştı. Hayatında hiç kimsenin olmayışı onu bu acı duyguların tekrardan yaşanmasına engel olduğunu düşünüyordu. Evdeşi olmazsa onu kaybetme korkusu da olmazdı.

Öğle vakitlerine doğru oyun oynasınlar diye saldığı çocuklar çadıra bir anda dalmış, sakallarını kısaltan Akman önünde hizaya girmişlerdi. Akman, aynadan başını çevirmeden tuhafça baktı. Çakısı yanağında iken konuştu:

- Bir sorun mu var? Biriyle mi tartıştınız yoksa?

İkisi de aynı anda cevap verdi:

- Biz oyuncak istiyoruz!

İşi biten akman çakısını bir kenara koyup yüzünü yıkadı. Gülesi gelmişti ama kızlara karşı ciddi durmak istiyordu. İkisinin de aynı anda söylemesi, dışarıda konuşmaları planlayıp gelmelerine işaretti. Sakince sordu:

- Babanızdan da aynı bu şekilde isteyebiliyor muydunuz?

- Sen bizim babamız değilsin ki.

- Oyuncağa verecek param yok kızlar.

- O zaman seni terk eder gideriz.

Aslında bu durum Akman'ın işine gelirdi. Bir şekilde kurtulmanın yolunu arayıp duruyordu. Fırsat ayağına gelmişti. Bu yaştaki çocuklar için terk etmek cesurca bir iş olsa gerekti. Ya da blöf yapıyorlardı. Devam etti Akman:

- Terk edip nereye gideceksiniz?

- Çine.

- Çinin neresine?

- Harbin kentine.

Bu soruları içlerinden sadece biri cevaplıyordu. Ara ara konuşmada takılmalar olursa diğeri cümleyi tamamlıyordu. Akman şöyle bir düşündü. Neden bu kızlar babaları kadar bize fayda sağlayacak bilgiye sahip olmasın ki dedi içinden. Akıllılardı:

- Ne var Harbin kentinde. Bir tanıdığınız mı?

- Hayır. Babamız ara sıra oraya giderdi.

- Neler yapardınız orada.

Omuzlarını silkti:

- Hiç. Öyle pazar yerlerinde dolaşırdık. Çok oyuncak olurdu ama babam bize almazdı. Bize bir mektup verirdi bizde onu koşa koşa gider dilenciye verirdik. O da bize şeker verirdi. Çok iyi adamdı. Oraya gidersek belki o bize bakar.

Akman'ın gözleri altın gibi parlamıştı. Takip edilme riskine karşı demek bu şekilde bilgiler aktarılıyordu. Belki de bu kızları beraberinde Harbin'e götürse komutan Loya'yı bile yakalama şansı olurdu. Heyecanla sormaya devam etti Akman:

- Oralarda hiç bize benzeyen insanlarla konuşuyor muydu babanız?

- Evet! Orada çok Moğol var.

- Nasıl biriydi görüştüğü kişi tarif edebilir misiniz?

Sorulara yanıt veren kız kardeşine baktı. Kardeşi de cevap verdi:

- Hatırlamıyoruz ki.

- Görseniz hatırlar mısınız?

- Ben hatırlarım.

Akman'ın içi neşeyle dolmuştu. Kendini tutmasa sevinçten bağıracaktı. Kızlar yanında olduğu vakit boyunca bir kez bile başlarını okşamayan Akman diz çöküp kollarını açtı "gelin size bir sarılayım canlarım." Dedi bir hevesle. Bir başarı elde ettiklerinden habersiz olan kızlar birbirlerine baktılar. İkisi de aynı anda Akman'ın kollarına gittiler. Sarılıp kızların saçlarını okşayan Akman:

- Tamam o zaman. Belki size oyuncak almam ama yapmaya çalışırım. Tahtadan küçük bir at yapmamı ister misiniz size?

- Çoook isteriz!

Uygun bir dal parçası bulmak için ormana doğru gidecekti. Çadırından çıkıp on adım uzaklaştıktan sonra Mayda'nın sesini duyu "Akman!" Gözlerini kapattı. O içindeki neşe ve mutluluk bir anda yok oldu. Yaşanacaklara hazır bir şekilde sesin geldiği yöne doğru döndü. Küçük ve yavaş adımlarla yaklaşıyordu Mayda. Yüzünde anlaşılabilir bir ifade veya duygu yoktu. Görünüşe göre kendisi de ne diyeceğini bilmiyordu. Yaklaştı, yaklaştı. Bir adım kala durdu. kollarını yavaşça açtı. Yarası daha acıyor olmalıydı ki kaldırırken birkaç kez kolları inip kalkmıştı. Yavaşça sarıldı Akman. Stresten kapattığı gözlerini artık huzurdan kapanıyordu. Bunca acı, zorlukla geçen hayatının yükü sanki bir anda gidivermişti. Hafiflediğini hissetti. Gelecek ve geçmiş bir anda kaybolmuş, tek düşündüğü şey bu anın huzuru olmuştu. Yıllardır böyle bir his içinde bulunmamıştı. Giydiği zırha rağmen karşısındakinin kalp atışını hissedebiliyordu. Bir anlık acı verici bir düşle sarılmayı bırakıp, kıza baktı. Sağ gözünden bir damla yaş süzülmüştü yanağına Mayda'nın. Em(ilaç) almak için Dumrul'la beraber obaya gelişindeki gülümseme vardı yüzünde. O sarhoş edici gülüşü; ama artık Akman içinde huzur değil, kalbine saplanan bir hançer vardı adeta. Mayda, gözyaşını bir eliyle silip, Akman'ın iki elini birden tuttu. "vazgeçtim" dedi. Sesi titriyor ama kelimeler rahat bir şekilde akıyordu dudaklarından "annemden vazgeçtim artık. Babam bizi terk ettiği günden beridir bana o baktı. O yaşadıkları kavgalar yüzünden ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Görüyorum ki şimdi sen ona zarar verecekmişsin az daha." Elini Akman'ın yanağına koydu. Sevinçle karışmış hüzün vardı kendisinde. Ağlaması daha da arttı. "Ben seni çok sevdim. Gözüm annemi bile görmez oldu. Benim yanımda bir tek annem vardı onu da arkamda bırakıyorum artık." Elini Akman'ın omuzlarına koyup başını göğsüne yasladı "senin de kimsen yok benim de. Artık ikimiz varız. Sen benimsin bende senin." Yüreğindeki acı daha artmaya başladı. Daha fazla dayanamayıp "dur!" dedi Akman. Nazikçe kendinden biraz uzaklaştırdı "ne olur dur artık! Bir er kişi ne olursa olsun korkusunu söyleyemez, hatta korkusuz olur ama..." başını eğdi "seni kaybetmekten korkuyorum. Birinin daha beni bırakıp göçmesini düşünmek beni öldürüyor. Sevdiğim kim varsa bu acunda (dünyada) hepsini kaybettim. Her biri beni bırakıp gitti." Ellerine sıkıca yapıştı Mayda. Sesi kendinden emin bir şekilde "Artık ben varım yanında ve Sana söz veriyorum vebalı dahi olsam senin için hayata bir şekilde tutunurum. Seni korkusuz bir yiğit bilirim öyle de kal benim için. Korkunu yen. Artık her şeyim sensin." Akman'ın gözünde bir damla yaş yoktu. Siması, hüzünden yavaşça gülümsemeye geçti. Öyle çok söz söylemek geliyordu ki içinden. Aşkın bir yan etkisiymiş gibi söyleyemiyordu. Mayda'nın gözyaşlarını silerken sadece "seni seviyorum." Çıkabildi dudaklarının arasından.

BİR GÖKTÜRKLÜNÜN AŞKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin