Akman çadırının bir köşesine uzanmış askılıktaki zincirli zırhını izliyordu. Öylece dalmış gitmişti. Nice kıtlıklardan, savaşlardan, baskınlardan birlikte kurtuldukları, kardeşi gibi sevdiği Dumrul artık yoktu. O otağın önünde metanetini koruyuşuna kendisi bile şaşırıyordu. Ailesini kaybettiğinde içinde bir boşluk olmuştu. Şimdi ise o boşluğa bir yenisi daha eklenmişti. Ailesinin yokluğunu bir nebze de olsa Dumrul'un dostluğuyla yerini doldurmaya çalışıyordu. Evlenerek bu yalnızlık hissini gidermeye teşvik edilse de; ruhuna işlemiş bir korku vardı. Sevdiklerini kaybetme korkusu. Bu yüzden evliliğe her daim soğuk yaklaşmıştı.
Köy yağmalamaya giderken ki geceyi hatırladı. Dumrul o gece kendisini tutmasaydı belki de Togay'ı çadırında öldürecek, sebepsiz yere komutan öldürmekten idam edilecekti. İşte o zaman bütün bu olaylar olmayabilir, yüz er oklanarak infaz edilmez, Dumrul da hayatta olurdu. Başını önüne eğdi. Hıncal bey gibi o da suçluluk psikolojisine büründü. Şimdi kalkıp on eriyle o çadırı oklardı da... İş işten geçmişti. Mahkum olan birini öldürmek neye yarardı artık. Hem böyle bir hareketi erlerine emretse bile erler harekete geçmezdi. Töresizce bir girişimdi bu. Töre: komutanlardan, beylerden, şahlardan hatta Kağanların emirlerinden bile önde gelirdi. Ellerine baktı. Mola verilen gecede neredeyse parçalayacağı ellerine. O ağacı yumrukladığı gibi Togay'ı yumruklamıştı ya... İçinde yanan bu kor aleve birkaç damla da olsa su serpilmişti. Yaradaki kabuklar kaybolmuş, yerine pembemsi taze deri gözüküyordu. Mayda'nın nazikçe elini sarışı aklına geldi. Başını şikayetçi bir şekilde sağa sola sallarken ki halini. Sahi ya! Mayda nasıl olmuştu acaba? Tekrardan yanına gitmesi gerektiğini düşündü.
Tam ayağa kalkacakken çadırının girişi hızla açıldı. Perdenin hızıyla içerideki birkaç mum söndü. İçeri giren Mayda'nın annesiydi. Cırtlak sesiyle elindeki hançeri Akman'a gösterdi:
- Sen... Kesiyim şimdi seni ha?!
- Önce bir destur vereydin kadın!
Hançeri başına işaret ederek sesini yükseltti:
- Ben sana kızımdan uzak dur demedim mi? Söyle bana şimdi ben sana ne yapayım?
Daha kılıcını kuşanmamış olan Akman, girişin hemen yanındaki pusata yöneldi. Kadın kendisine yaklaşıldığını görünce bir iki hançer savurdu ama bırak Akman'a hançer değmesini yakınına bile yaklaştırmaya cesaret edemedi. Telaşla çadırın öte tarafına geçti. Yer değiştirmişlerdi. Akman girişte, kadın ise çadırın içlerindeydi. Akman'ın ters bir zamanına denk gelmişti. Kılıcını koyduğu stantdan hızlıca aldı, öyle ki kılıfıyla beraber eline almadan direkt stantın üstünden almaya çalıştığı için stant yere düştü. Kendisine titremiş ellerle tutulan hançere kılıç savurdu. Hançer savrulup çadırın duvarına çarparak yere düştü. Burnundan soluyan Akman, kılıcı baston gibi yere batırıp önünde durdu. Soluğuyla konuşması karışan Akman:
- Bana bak kocamış karı! Yeterince bela yaşadım birde sen başıma bela olma. Mayda bana kendi isteğiyle düello teklif eder gelir bana harazalanırsın (öfkelenirsin) . Sahte isyan çıkarırız iyi miyiz değil miyiz diye yanımıza gelir kendi isteğiyle; yine gelir bana harazalanırsın.
Başını biraz yana eğip nefes vererek sordu:
- Senin derdin ne?
Eli hançer tuttuğu yerde öylece kalakalmıştı. Gözleri erik kadar açılmış, çenesi titremeye başlamıştı. Akman devam etti:
-Şimdi... Ya o kızı rahat bırak kendi kararını versin. Yada... Ne biliyim urganla çadıra bağla defol git!
Aradan iki üç saniye geçip de karşısındaki hala aynı vaziyette olduğunu görünce bağırdı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR GÖKTÜRKLÜNÜN AŞKI
RomanceHayatı savaşlarla geçmiş nice badireler atlatmış bir askerin hayatı... Ailesi daha çocukken moğol saldırılarında vahşice öldürülmüştü ve o Kılıca, oka, kana, ölüme erkenden tanışmıştı. Hayatındaki tek gayesi intikam almak olmuştu. Hiçbir zaman aşk n...