Zor Zamanlar

71 4 1
                                    

     Bu sabah vakti bir başka doğmuştu. Sanki o her zamanki parlaklığı yoktu. Etraf sessiz, bir at dahi kişnemiyor. Kızılımsı güneşin önünü büyük bir bulut kapamıştı. Sadece küçük bir parçası gözüküyor, onu da kapatmak için direniyor gibiydi. Bu bulut sanki obaya güneş doğsun istemiyordu. Şafağa doğru hafif yağmur sepelemiş ama erkenden son bulup birinden kaçarcasına hava dağılmıştı. Bu son buluttu.

Tortugun gergindi. Erler tüm çadırların etrafını dolaşıp insanların dışarı çıkmasına izin vermiyordu. Kendi ailelerine bile. Yıldıray, gece yaşanan olayla öfkeden başındaki damarlar çatlarcasına Gökhun'a Hıncal'a ve Akman'a söylenip durmuş, uyuyamamıştı. İlk defa otağda bu üçlü bulunup böylesine önemli bir mesele varken yanlarında bir onbaşı onları dinliyordu. Bu güven meselesiydi. Tüm güvenlerin sarsıldığı böyle bir günde. Binbaşıya Togay'ın tüm birliklerini obanın arkasındaki düzlüğe birbirlerine yakın vaziyette sıralanıp ellerini bacaklarını bağlamalarını emretmişti. Akman'da o birliktendi. Lakin Yıldıray onda herhangi bir şüphelenme duymamıştı. Daha yeni onbaşı olmuş, onun birliğine yeni katılmıştı. Belki de yeni yüzbaşı olması an meselesiydi. Nede olsa casusu onlara vermemişti.

Şimdi ise bu dört kişi otağın arkasına geçmiş tepeden bu uzakta, düzlükte yığılı Togay'ın erlerini izliyorlardı. Etrafında da daire çizili erler mızraklarını bu hain yüzbaşının adamlarına doğrultuyorlardı. Onbaşıları bu yığına dahil değildi. Onlar otağın önüne diz çökülmüş vaziyette başları eğik, elleri kolları bağlıydı. Yıldıray'ın kafasındaki fikir gayet netti. Otağ tepesine yerleştirdiği yüz elli erle bu adamları oklayacaktı. İhanete tahammülü yoktu. Zira böyle bir olayla ilk defa karşılaşıyordu. Bu ilk ihanetin cezası büyük olması gerekti. Ama başını kemiren bir düşünce vardı; Böyle bir infaz yaparsa halk kalkınıp üzerine yürür müydü? Pek sanmıyordu. Kendisinin ne kardeşi vardı nede oturduğu mevkiinin varisi. Kendisini devirip kimi yerine koyacaklardı. buna cüret edemezlerdi. Bu uzaktaki yığını bir vakit izledikten sonra otağa yöneldi. Hıncal, Akman ve binbaşı da peşinden gitti. Önünde durdular. Karşılarında dokuz tane onbaşı, gece vakti aniden yattığı yerden kaldırılıp getirilmiş vaziyetteydi. Başlarında börk yok, saçları başları dağınık, üstlerinde eski ince bir kıyafet vardı. Bunların arkasındaysa yüz elli kişilik yaya birlikler ellerinde yaylarıyla mimik dahi oynatmadan emir bekliyorlardı. Bu küçük birlik tepeye tam sığmamış girişe doğru tepenin eteklerinden inmişti. Yıldıray, sürekli zihniyle kavga ediyor ne yapıp ne edeceğini sürekli içinden planlıyordu. Bakışlarında sanki gelecekteki otuz yılı görmek ister gibiydi.

Akman, üzerindeki uykusuzluk ve yorgunluktan eser kalmamıştı. Başı o kadar düşünceyle kalabalıklaşmıştı ki uykusuzluğu ve yorgunluğu aklına gelmiyordu. Mayda nasıl olmuştu? İyi miydi? Çok derin yara almıştı. Onu kaldırıp yaralıların bakıldığı çadıra götürecekken binbaşı gelmiş, güvenlikten mesul olduğu için çadırdan uzaklaşmasını istememiş, böylelikle Mayda'yı Kayra oradan uzaklaştırmıştı. Aklı fikri ondaydı. Her saniye o son bakışı kafasında canlanıyordu. Gecenin karanlığında meşalelerden yayılan ışık gözlerini parlatıyordu. Bakışları uzakta o anı düşünürken Yıldıray seslendi "AKMAN YAKLAŞ." Binbaşı Gökhun'un hemen yanında olan Akman yaklaştı. Yıldıray belindeki kılıcı çekip Akman'ın göğsüne sertçe yapıştırdı. "Al şu pusatı her birinin kafasını uçur. Senin erlerine karşılık bu dokuz onbaşının infazı senindir. Ben... ne bunları sorgulatırım nede bir kelime söylerim. Bunlar sarf edeceğim nefese değmez köpekler." Akman göğsünde duran kılıca baktı. Şaşılacak işti. Bir beyin, bir liderin kılıcını onbaşıya vermesi görülmedik işti. Yıldıray sesini yükseltti. "BUNLAR OBANIN İLK HAİNLERİDİR VE BENİM KILICIMLA KESİLECEKTİR." Akman kılıcı aldı. Beyine selam verdi. İlk onbaşıya doğru iki adım attıktan sonra durakladı. Bunların içinde dostu Dumrul da vardı. Göğsü sıkışmıştı. O çocukluğundan beri yanındaydı. Ailesi yokken hiç av bulamadığında, bulsa dahi vuramadığında Dumrul ona ailesinden gizli yemek getirirdi. Birlikte avlanır, birlikte güreşir, birlikte at koştururlardı. Bir ara çocukken ava fazla kendini kaptırıp hendekten düştüğünde onu o kurtarmıştı. Belki kurtarmasaydı onu şuan başkası öldürecekti. Obaya kadar omzunda taşıyıp yaralanmış bacağına em(ilaç) hazırlamıştı. Akman beyine ölümüne sadıktı. Her ne istediyse anında yapar araya duygusunu, mantığını yada düşüncesini pek ortaya koymazdı. Lakin bu çok ağırdı. Bu onbaşılar belki de masumdu. Bozkırdaki o suçsuz insanlar belki birazdan oklanacaktı. Çabucak kendisine gelmez ve adamların başını almaya başlamazsa beyinin emrini yerine getirmemekte kalmayıp üzerinde büyük bir şüphe uyandırarak kendi başından da olacaktı.

BİR GÖKTÜRKLÜNÜN AŞKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin