Kırk kişilik atlı grup çakıl zeminli tepenin üstüne ağır aksak çıkıyordu. Herkes tepeyi çıktıktan sonraki manzarayı merak ediyordu. Yenildik mi ? kazandık mı ? Bu küçük gruptaki herkes bunu düşünüyordu. Akman merakını gidermek için gruptan ayrılıp önden hızla tepeyi çıkmaya başladı. Arkasında Dumrul ve Mayda da aynısı yaptı. Üçü birlikte tepeyi aştılar. Aştıklarında büyük yeşil düzlüğün kanla boyandığını fark ettiler. Zafer kazanan Göktürk ordusu düzlüğün yanındaki ormanda dinleniyor yaralarına ilk müdahaleleri yapıyorlardı. Savaş alanın her yeri moğol leşleri ile kaynamış çok nadiren aralarında Göktürk erlerinin cansız bedenleri ile karşılaşılıyordu. gökteki yırtıcı kuşlar cesetlerle karnını doyurmak için ordunun gitmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Akman atını yavaşça ordunun bulunduğu ormana sürerken "Mayda sen ve bilge hekimler hemen yaralılarla ilgilenin bu manzaraya göre fazla işiniz olmamalı." diye seslendi. Mayda hızla arkasını döndü ve tepeyi tırmanan kafileye doğru at sürdü.
Onbaşı Akman ordunun yanına varınca kendine bir ağaç seçti. Bir dalına atını bağladı, gövdesine yaslandı. Başındaki tolgasını çıkarıp yanına koydu. Vakit akşam vakti idi. Güneş henüz batmamış, sonbahar yaprağı gibi renge bürünmüştü. Akman uzun yol tepmişti. Bir müddet sonra gözleri uykunun tatlılığına kapıldı ve uyuya kaldı.
XXX
Yıldıray beylik çadırında komutanlarını ve beylerini karşısına dizmiş bir sağa bir sola yürüyordu. Bir ara durdu ve komutanlarına sert bir bakış attı. "Nasıl olur da bunlar sefer yapacağımızdan haberdar olurlar ! Bu saldırı daha başlangıçtı. Kazandığımızı gördüler. İntikam için onlarca kat fazla orduyla gelecekler. Saldırı planlarımız tamamen değiştirilmeli Gökhun! Kaç kaybımız var?" Gökhun "yüz elli kaybımız var beyim." Yıldıray Hıncal a dönüp kirli sakalını kaşıyarak " Bu saldırıyı çok iyi bir şekilde savuşturmuşuz. Hıncal bu seferin nasıl ve kim tarafından dışarıya sızdırıldığını öğreneceksin." Hıncal başı ile selam verdi. Yıldıray Binbaşı Gökhunu, yüzbaşılarını ve Hıncal ı yanına çağırdı. Zemine serili olan deri ile yapılmış haritanın etrafına binbaşı ve yüzbaşılar toplandı. Yeni strateji oluşturmak için herkes ortaya fikir attı. Uzun süren planlama ve tartışmadan sonra en mantıklı fikrin yüzbaşılar ayrılmadan iki kasabayı yağmalanması ve hızla obaya dönmesi kararı alındı.
Vakit gece yarısına geldiğinde Akman uyandı. Başını ağacın gövdesinden kaldırarak sağına soluna baktı. Yavaş yavaş sönen kamp ateşlerinin etrafına askerler uzanmış yatıyorlardı. Gecenin karanlığında sadece etrafta dönen gözcülerin meşaleleri ve üst düzey başların çadırlarının girişlerinde bekleyen muhafızlar görünüyordu. Akman bu uyku bitkinliğinden kurtulmak için ordunun içinde uyuyanların arasında yavaş ve sessiz adımlarla yürümeye başladı. Uzakta hala daha sönmemiş bir ateş görünüyordu. Adımlarını oraya doğru yönlendirdi. Ateşin yanına geldiğinde başını öne eğmiş dalgın bakışlarla ateşin kıvılcımlarını izleyen bir onbaşı gördü. Akman arkası dönük onbaşıya "sen neden uyumadın onbaşı?" diye seslendi. Onbaşı arkasını döndüğünde çok yakından tanıdığı ve uzun zamandan beri görmediği dostu Berkin i görünce şaşırdı. Kollarını kaldırıp uzun zamandır görmediği Dostunun sırtına vura vura sarıldı ve ateşin önüne oturup konuşmaya Başladılar. Akman söze başladı:
-Dostum sen onbaşı olduğundan beri görülmez oldun nerelerdeydin ?
-Ben Ötüken e giden kürk tüccarlarına güvenliği sağlamakla meşguldüm. Seni görmeyeli onbaşı olmuşsun.
Aralarında tatlı bir sohbet döndü. Uzun zamandır birbirlerini görmeyen bu dostlar o günlerin acısı çıkartırcasına çok konuştular. Bir vakitten sonra duraksadılar. İkisi de başını göğe kaldırdı hava hafif hafif aydınlanmaya başlamıştı. O sırada Akman Berkin e önemli bir meseleyi açtı:
- Dostum ben savaşmadığım için cesetlere yaklaşamıyorum. Orduda Akman savaşmadan ganimete kondu diye laf olmaması için. Senden birşey istiyorum.
- Söylemen yeterli Akman
Akman iki elini yumruk yapıp konuşmasına sert bir şekilde devam etti:
- Cesetlere benim için bakar mısın İçlerinde komutan Loya var mı ?
Onbaşı Berkin tedirginleşti. Gözünü Akmandan kaçırdı ve uzaklara bakıp düşündü. Bu düşünce sıkıcı bir vakit almıştı. Akman:
- Ne oldu yoksa onu birinin savaşta öldürdüğünü mü gördün ?
Berkin söylemekten çekinircesine:
- Ben onu Moğolları bozguna uğratırken gerisin geriye kaçarken gördüm. Savaşta olsaydın onu alt edebilirdin belkide. Çünkü bacağından yaralıydı.
Akman bu sözleri duyunca hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Eli pusatının kabzasına geldi. Kabzayı öyle sert sıkıyordu ki elindeki kırmızılık gitmiş eli bembeyaz oluştu. Gözlerini kapatmış kendine hakim olmaya çalışıyordu. Dayanamadı. Ateş saçan gözlerini yüzbaşı Togay ın çadırına yönlendirdi. Kılıcını öyle sert kabzasından çıkardı ki kulak çınlatan bir ses etrafındaki adamları uyandırdı. Uyananların arasında Dumrul da vardı. Akman hızlı adımlarla Togay ın çadırına doğru yöneldi. Arkasından Berkin "Sakın aptalca birşey yapma! " diye bağırdı. Akmanın sinirden kulağı duymaz oldu. Hızla Dumrul ve Berkin arkasından koştu. Yetiştiklerinde Dumrul iri cüssesiyle Akmanın yakasından tutup yere çaldı ve "Aklını başına topla Akman ! Kafandan bir delilik geçmesin. Sen bu sabırsızlığınla nasıl intikam alacaksın ? İntikam sabır gerektirir bilmiyor musun? Aklını başına topla " diyerek yeri sarsan adımlarla oradan ayrıldı. Berkin Akmana doğru eğilerek "kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin dostum." Ayağa kalktı pusatı hala elinde çadıra ise yirmi adım mesafe kalmıştı. İki adım çadıra doğru adım attı. Sonra durup derin derin solumaya başladı. Arkasını dönüp koşarak ormanın derinliklerine doğru ilerledi. Ordudan beş yüz adım uzaklaştıktan sonra bütün siniri ile haykırarak pusatını ağaca sapladı. Öfkesini atamayan Akman ağacı onlarca kez var gücüyle yumruklamaya başladı. Uzun mesafe koşmasından ve ağacı yumruklamasından bitkin düştü. Dizlerinin üstüne çöktü. Haykıra haykıra ağlıyordu. "Anne baba sizi her beklettiğim vakit ölüyorum. Affedin beni" Ayağa kalktı ve gözyaşlarını sile sile kamp alanına doğru yöneldi.
Şafak sökmüştü. Ordudaki herkes karnını doyurma çabasında idi. O sıralarda Akman yeni Kampa varmıştı. Hemen onluğunun başındaki kamp ateşinin başına geçti. Birşeyler yemek istiyordu ama elleri buna el vermiyordu. Elleri bileklerine kadar kana bulanmıştı. Ağaca okadar sert vurmuş olsa ki elini çatlatmıştı. Ayağa kalktı ve adamlarına "ben emir vermeden kimse toparlanmayacak gerekirse Togay ı bekleteceğiz" diyerek yaralı çadırlarına yöneldi. Orada Mayda yı buldu. Mayda Akmanın ellerini kandan temizlerken:
- Bunu nasıl yaptın Akman ? ellerin daha sert darbeler alsaymış parmaklarını bile kaybedebilirdin.
Akman askın yüzü ama sakin konuşmasıyla:
- Konuşmak istemem Mayda zorlamayasın.
Mayda Akmanın yarasını çarçabuk sardı ve hızla ordu toparlanıp Moğol kasabalarına doğru acele ile ilerlenmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR GÖKTÜRKLÜNÜN AŞKI
RomanceHayatı savaşlarla geçmiş nice badireler atlatmış bir askerin hayatı... Ailesi daha çocukken moğol saldırılarında vahşice öldürülmüştü ve o Kılıca, oka, kana, ölüme erkenden tanışmıştı. Hayatındaki tek gayesi intikam almak olmuştu. Hiçbir zaman aşk n...