Tan vakti yeni yeni başlıyordu. Etraf aydınlanmaya, kuşlar canlanıp şarkı söylemeye, mahalleli işe hazırlanmaya başlamıştı. Dün geceden beri sağanak yağan yağmur dinmiş, mahalleye mis gibi toprak kokusunu yaymıştı. Eksilere kadar düşen sıcaklıklar güneşin doğuşu ile artılara çıkmayı başarmıştı. Güneş ışıkları camlardan girip insanları uyandırmaya hazırdı.
Güneş ışığının gözünü yakması ile yerinde homurdandı yaralı adam. Geceden kalma kanlı ve ıslak kıyafetlerinin leke yaptığı koltukta iki tur döndükten sonra öksürerek masmavi gözlerini yeni güne açtı. Gördükleriyle irkildi ilk başta, nerede olduğunu anlamamıştı. Etrafına dikkatli dikkatli bakmaya başladı.
Tanıdık bir yere benzemiyordu; gri koltuklarla bezenmiş bir salonda, üstünde bembeyaz bir battaniye ile bulmuştu kendini.
"Demek uyandın." dedi anımsayamadığı naif ses. Sese doğru dönünce karşı koltukta dağılmış dalgalı kumral saçları ve yemyeşil gözleri ile parlayan, göz torbalarının şişkinlikleri iki metre öteden kendini belli eden, yüzündeki ifadeden de anlaşıldığı gibi tüm gece uyumamış dimdik oturan bir kadınla karşılaştı.
Kadını görünce paniklemişti. Düşman olduğunu zannedip hızlı hareketlerle elini cebine götürdü. Orada olmasını umduğu bıçağı almayı düşündü fakat yoktu.
"Bıçağını mı arıyorsun?" diye sordu kadın tedirgin yorgun sesi ile. Adam şaşkın ifadesiyle kadına bakındı. Ağır ağır kafa salladı. "E-evet."
Kadın elinde tuttuğu buıcağı adama gösterdi bir tehdit manasında. "Onu sana vericem ama sorularıma cevap vermen gerek." diye de tembihledi.
Kadın oturduğu yerden kalkıp adama ilerledi. Bir yandan saldırma aracı olarak elinde tuttuğu merdaneyi ona doğrultup "Siz kimsiniz? Neden benim evime yaralı halde gecenin bir vakti geldiniz?! KOLUNDAKİ O ŞEY NE?" diye bağırdı. O kadar çok korkuyordu ki adamın kendi bıcağını da doğrultmuştu.
Adam ise şaşkınlıkla bir merdaneye bir de kadına baktı. İstese tek hareketinde kadının boynunu kırabileceğinin farkındaydı fakat kadının bundan haberi yoktu. Ağırdan almaya karar verdi ve kadının sorduğu soruları tek tek düşündü. Dün gece neler yaşandığını hatırlamak için hafızasını yokladı fakat bu konuda pek de iyi değildi. Hatırladığı tek şey, köprüdeki adamdı.
"B-ben hatırlamıyorum."
Kadın derin nefes alıp "Polisi arayacağım ve sizi gelip alsın. Yaralı bir yabancıya ev sahipliği yapmamam." diye homurdandı. Oturduğu koltuktan kalkıp telefonuna ulaştı. Numarayı tuşlamaya hazırlanırken adam bir anda yattığı yerden kalkıp kadına ilerledi ve metal kolu ile, onu durdu. "Bana yardım et." dedi yalvarırcasına.
Kadının bu tepkiyi beklemediği çok aşikardı çünkü şaşkınlıkla adama bakındı. "Y-yardım mı?" diye sordu doğrulamak için. Adam, kafa sallarken "Ben hatırlamak istiyorum." diye mırıldandı. "B-ben kimin?"
Kadın elindeki telefonu koltuğa bırakıp adama yaklaştı. Yüzündeki kesik izlerini kapayan yağlanmış, siyah ve epey uzun saçları; adamın önünden çekip onun mavi gözlerinin içine baktı. Bu gözlerin ardında neler döndüğünü çok merak ediyordu. Bir yandan korkuyor bir yandan da merakı giderek katlanıyordu. Gecenin bir yarısı bir yabancıyı evine almak asla doğru bir şey değildi, annesini bunu duyabilseydi kesinlikle kafayı yerdi.
"Benim adım Raven. Senin ismin nedir?" diye sordu. Adam kadına boş boş bakındı. "Buc- Hatırlamıyorum." kelimeleri döküldü ağzından.
"Sana yardımcı olabilmem için güvenmem gerekir. Gecenin bir vakti, her tarafından kanlar akar halde gelmen bu durumu zorlaştırıyor. Beni korkutuyorsun, bu yüzden lütfen kim olduğunu söyle."
Raven bunları her ne kadar sakin söyleme çalış da başarılı olduğu söylenemezdi, kalbi hiç olmadığından hızlı atıyordu. Belki de bir seri katili evine almıştı?
Öte yandan adam, Raven'ın onu korkuttuğunu düşünmesinden dolayı utanmıştı; bakışlarını kadından çekip açık olan televizyona döndürdü. Sabah haberleri başlamış, kadın spiker bir patlamadan bahsediyordu.
"Evet Sayın Seyirciler, dün öğle saatlerinde Washington'da yaşanan gelişmeleri aktardık. Halk tarafından Captain America olarak bilinen Steve Rogers ve yandaşı Natasha Romanoff hala aranıyor. Gelişmeler için bizimle kalın."
"Onu tanıyorum." dedi birden. Kimden bahsettiğini göstermek için televizyona yaklaşıp parmağı ile sarışın, epey de kaslı, elinde ABD bayrağı renklerinde kalkan tutan kişiyi işaret etmişti.
Raven televizyona odaklanıp fotoğraftaki kişileri tanımaya çalıştı. "Kaptan Amerika'yı tanıyor musun?" diye sordu şaşkınlığını gizlemeden. Kaptan Amerika'yı sıkça haberlerde, dünyayı kurtarırken görüyordu. Bu sefer durum farklıydı, Kaptan America aranan bir suçluydu.
"Köprüde ben de vardım, sanırım." diye mırıldandı adam.
Raven adamın son sözü ile tedirgin olmuştu. Köprüde olan olaylar çok ciddiydi; onun da orada olması, kaçak olduğunu mu gösterirdi diye düşünmeden kendini alamıyordu. Bir yandan da Kaptan Amerika'yı tanıması ona güven vermişti. Yine de doğru olanı yapmak gerek diye düşündü. Telefonunu yeniden eline aldı. "Bak, şuan polisi aramaktan başka şansım yok. Seni nereye aitsen oraya götürmeleri gerek. Yardım etmeyi çok isterdim fakat-"
Kapının kıralacakmışcasına çalınması ile sözü kesildi. Kapının ardından gelen "RAVEN! RAVEN KAPIYI AÇ!" sesi, tanıdıktı. Raven kim olduğu kolayca anlayıp "Tyler geldi." diye mırıldandı. Oturduğu yerden kalkmaya çalıştı fakat adam onu durdurdu. "Otur." dedi emrivaki bir şekilde.
"RAVEN AÇ KAPIYI VE KAYBETTİĞİN ADAMA BAK!"
Adam ağır adımlarla giriş kapısına ilerledi. Kapı kolunu sıkıca tuttup çekti. Karşısında uzun boylu, sıska bir gençle karşılaşınca Tyler'a bakakaldı.
Tyler ise karşısında kendisinin yaklaşık iki katı olan adamı görünce şaşkınlıktan dilini yutmuştu.
"Kimsin?" diye sordu adam. Tyler ona iğrenerek bakındı. "Asıl sen kimsin?! Raven bu adamın evindeki işi ne?!" diye kızdı kadına. Raven isminin geçtiğini duyunca neler döndüğünü anlamayıp kapıya geldi. "Yine ne var Tyler?"
"Senin ne kadar kaltak biri olduğunu bilmeliydim! Daha ilk geceden eve birini atmış!" diye bağırdı kadına. Raven adama dik dik baktı. "Sen kendine bak be! Beni en yakın arkadaşımla aldattın, şimdi gelmiş bana kızıyorsun!"
Tyler işaret parmağını kadına uzatıp "Sen, beni kaybettin! Ben seni değil." dedi alay edercesine. Raven kapıya arkasını dönüp sinirden ağlamaya başladı, Tyler'ın onu ağlarken görmesini istemedi.
Adam Raven'a döndü, metal parmakları arasına aldı kadının yüzünü. "Ağlıyor musun sen?" diye sordu. Raven kızarmış yeşil gözleri ile ona baktı, bakması yeterli olmuştu bile. Adam, neler döndüğü anladığında metal kolu ile Tyler'ın boğazından tuttu. Tyler yerden havalanmıştı, bacaklarını sallıyordu. Zar zor "B-beni bırak, lütfen." cümlesi çıktı ağzından.
Raven gözyaşlarını silip korku dolu gözlerle Tyler'a baktı. Kendini kötü hissetmesi yanında, diğer bir yandan da acı çekmesini o kadar çok istiyordu ki... Yine de kötü birine, kötülük yaparak içindeki acıyı dindiremezdi.
"Tamam, tamam yere bırak!" diye bağırdı adama. Adam, Raven'ın emri üzerine hızla Tyler'ı yere bıraktı, sıska çocuk yere yapışmıştı.
Korku dolu gözlerle adama ve Raven'a baktı. "S-siz bittiniz." dedi kekeleyerek. "B-beni kaybettin Raven! B-bunu s-sok o beynine!" diye bağırdı ve oradan koşarak hızla uzaklaştı.
Adam kapıyı hızla kapatıp Raven'a döndü. "Sanırım ismimi hatırladım." diye mırılandı.
"Bucky, ismim James Buchanan Barnes."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stranger | bucky barnes
Hayran KurguGecenin ilerleyen saatlerinde kapının aniden çalınmasıyla irkilen kadın, kapıya ilerledi. Biraz önce kavga ettiği eski sevgilisinin geldiğini varsayarak kapıyı açtı. Oysaki gelen kadının eski sevgilisi değil; ağzından kanlar akan, yağmurda ıslanmış...