~8~

578 29 14
                                    

ㄱㄱㄱㄱㄱㄱㄱㄱ
Yoongi:

Hoseok bizi odadan kovunca tekrar odalarımıza dağıldık. Jungkook'a hala sinirli olduğum için tek kelime konuşmuyordum. "Yoongi niye bana sinirlisin anlamış değilim. Asıl sinirli olması gereken benim"

"Neden?" Karşımdaki koltuğa oturup bana baktı. "Nedeni bana herşeyi anlatmamış olman. Benden birşeyleri saklaman."

"Ben sana bilmen gerektiği kadarını anlattım. Hem bana kızmaya hakkın yok" "Neden?" diye sorunca alayla gülmeme engel olamadım.

"Neden mi? Acaba hiç düşündün mü? Boşuna kendini yorma ben anlatayım. Ben sana güvenip geçmişimi anlattım, içimi döktüm.

Ama sen tenezzül edip bana hakkında hiçbir şey anlatmıyorsun. Bana o kadar yabancısın ki... bilemiyorum"

"Peki bana sormayı niye denemedin. Sorsaydın ben sana her şeyi anlatırdım. Hemde Eksiksiz" son kelimelerin üzerine basa basa söylemişti. Aklınca bana laf sokuyordu.

"Jungkook ben senin bana güvenip anlatmanı beklerdim."

"Kendilerini tarafsız olarak adlandıran kabileyi duymuşsundur. İsyancılardan oluşan. Ben daha 8 yaşındayken onlar tarafından kaçırıldım. Beni gelecekteki liderleri yapmak istiyorlardı.

O yüzden korkusuz ve acımasız bir lider olabilmem için o kalp mührünü yaptırdılar. Belki kabilem gelip beni kurtarmasaydı şuan tarafsizlarin alfası ben olacaktım. Yani iyiki beni kurtarmışlar." "İyiki" "Benim hikayem bu"

"Peki Batı kabilesi seni niye istiyordu?" "Tabiki senin canını yakmak için. Jae jong intikam almak için ikimizden birini istediğini söyledi. Ama bilmiyordu ki ben senin gitmene izin vermicem. O yüzden öyle söyledi."

"Jungkook üzgünüm ama ben Jae jong ile gitmek zorundayım. Kendi yaptığım hatanın cezasını başkasının çekmesine izin veremem. Hem bana güven böylesi daha iyi."

Jungkook söylediklerimle kaşlarını çatmıştı. "Seni oraya yalnız gönderemem. Eğer savaşı durdurmanın tek yolu buysa beraber gidelim."

"Jungkook saçmalama kalk da uyuyalım. Yarın yorucu bir gün olacağa benziyor." dedim ve oturduğum yerden kalkıp yatağa uzandım. O da lambayı söndürüp yanıma uzandı ve saçlarımı okşamaya başladı.

"Mavi sana çok yakışmış." "Ve bunu şimdi söylüyorsun." "Söyledim ya önemli olan bu" ondan ayrı kalmak cidden zor olacaktı.

Sabah ev ahalisi oldukça moralsiz bir sabaha uyanmıştı. Kahvaltı boyunca kimse konuşmuyordu. "Ah bu kadar sessizlik yeter" diyen Jin ile tüm dikkatler ona dönmüştü.

"Öyle bakmayın canım çok sıkıldı ya." "Jin hyung haklı benim de canım sıkıldı." diye arka çıktı jimin. Onları birbirine bakıp gülümserken ne ara böyle samimi olduklarını düşündüm.

Tae aklına gelen fikirle gülümsedi. "Beyler valleybol oynamaya ne dersiniz 8 kişiyiz 4'erli grup oluruz." Tae'nin bu fikri herkesin hoşuna gitmişti. Jin de fikrini dile getirdi.

"Çiftler aynı takımda olmasın. Ben, Yoongi, Tae ve Jae-wa bir takım geri kalanlar bir takım olsun." dedi. Namjoon kendinden emin bir şekilde gülümsedi.

"Sizin takım sanki biraz güçsüz gibi" dedi. Jae-wa Namjoon'un omzuna vurduktan sonra konuştu. "Voleybol benim işim. Sen daha altında bezle dolaşırken ben voleybol oynuyordum"

"Tanrı aşkına Jae-wa nerede oynuyordun?" diye sordu Namjoon "tabiki okulda" "150 yaşında okula mı gidiyorsun?"

"ne bekliyorsun mankafa. Şu görüntüme baksana hala lise öğrencisi gibi görünüyorum. Ayrıca hala liseye gidiyorum. Şunu da bilmeni isterim ki çok popülerim." dedi Jae-wa kendinden emin bir şekilde.

Melez~yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin