Dışarıda esen rüzgarın sesi pencereleri döverken uyandı Jongin. Uğultu öylesine yüksekti ki tekrar uyuyabileceğini düşünmüyordu. Bu nedenle yerinden kalktı ve yüzünü yıkamak için banyoya ilerledi. Saate göz atma fırsatı bulmuştu yolda. Sekizdi henüz. Haftasonuna göre epey erkendi ancak Minseok ile buluşup son kez pratik yapmak için sözleşmişlerdi.
Belki de bugün kendilerine izin vermeli ve rahatlamalılardı. Taemin ile Moonkyu'nun öyle yaptığını biliyordu, yine de içi rahat etmiyordu bir türlü. Son kez çalışması gereken bir şeyler varmış gibi hissediyordu. Kyungsoo'nun karşısında sahne alacak olmanın verdiği gerginlikti bu. Fark etmesi pek de zor değildi. Halbuki çözmesi öylesine sıkıntılıydı ki gitmeme gibi saçma bir düşünceye kapılıyordu ara sıra.
Kahvaltı için mutfağa yönelirken henüz uyanmadığını tahmin ettiği partnerine saat bir gibi buluşmak için mesaj attı. Sonrasında birlikte öğlen yemeği yiyeceklerini düşünerek karnını pek doyurmak istemedi. Günde iki öğünden fazlasını yediğinde midesine ağrılar giriyordu, o nedenle kahvaltıyı hafif geçirmek en iyisiydi. Küçük bir kaseye yulaf lapası yapıp biraz kakao ile muz ekledi. Çayını da diğer eline alıp televizyonun karşısına geçmişti. Netflix'e yeni dizilerin geldiğini görmüştü ve onlara şans vermek için bundan daha boş bir zamanı yoktu.
Televizyonda kaçırdğı bir dizinin düştüğünü gördüğünde tereddütsüz başlama kararı aldı. İlk bölümlerde kavga eden çiftleri gördüğünde içine bir ağırlık oturmuştu. Kendi sevgilisi de bir yerlerde onu bekliyordu lakin vakit kaybediyordu yalnızca dansla. Hayatının amacı, tekrar yaşama dönme sebebi onu bulmaktı aslında. Bazen geçirdiği kaza aklından çıkıp gidiyordu. Yeniden geldiğinde ise pişmanlığın ağır yükü göğsünün ortasına adeta eski bir kayalık gibi oturuyordu. Ormanın en derinliklerinden gelip oraya çakılmış gibi.
Anıları gittikçe silikleştiğindendi belki eski hevesinin olmayışı. Ümidi de kalmamıştı, şimdi bakınca deli işi geliyordu onca insanın arasından sevdiğini aramak. Yeni birilerinden hoşlanmak da öylesine kolaydı ki neden aradığını dahi unutturacaktı ona. Lakin kalbi özlüyordu, onun yokluğunu hissedip sevdiğini arıyordu. O kayalığın düştüğü yer sevdiğini hiç unutamamış kalbiydi.
Düşüncelerinin arasında kayboluşu bittiğinde telefonun sesini duyabilmişti. Dördüncü aramanın gelip de kapandığını görmesiyle kaşlarını çattı ve kimin aradığına göz attı. İki kez Taemin, bir kez Minseok ve bir kez de bilinmeyen numara aramıştı. Tae'nin mesajlarına döndükten sonra öğrencisiyle konuştu telefonda. Biraz geç kalacağını haber vermek adına aradığını öğrendiğinde saate baktı ve çoktan saatin bire yaklaştığını görmesiyle ayaklandı.
Kendi de aynı şekilde geç kalacağını ve dert etmemesini tembihleyerek telefonu kapattı. Minseok sevimli bir çocuktu ayrıca çok da çalışkan bir öğrenciydi. Tek başına bu işin altından kalkmaya çalışıp debelenmek yerine eşli çalışmayı seçtiği için mutluydu. Üstüne geçirdiği koyu yeşil kazak ince de olsa boynunu dahi kapadığından üşümüyordu. Altına ise klasik siyah kotunu giymişti. Yolda giderken rahat giyinmek işine geliyordu, iş yerinde kendi özel kıyafetleri vardı fazlasıyla terlediği için.
Yine de sonrasında geçecekleri partiye hazırlık olması için minik bir çanta hazırlamıştı. Elbette oraya herhangi bir gün bara gittiği kıyafetlerle gitmeyecekti. Etkilemek istediği insanlar, sergilemek istediği bir performans vardı.
***
Pratiğin üçüncü saatinde Jongin de Minseok da terden gözlerinin önünü göremez olmuşlardı. Genç öğrenci birçok kez şikayetçi olmak istese de bir müddet dayanması gerektiğinin farkındaydı. Çok geç başladıkları bu yolculuk, maksimum efor gerektiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pygmalion // kji
FanfictionBir aşk gerçekten de yoktan var edebilir mi birini? Pygmailon'un aşkı mıydı sevdiğini gerçek yapan? Bunun Jongin'le ne ilgisi var? Watty's Yarı Finalisti!