İki adam karşı karşıya oturdular. Birinin elinde telefonu vardı ve sürekli saate bakıyordu. Diğeri ise gözlerini bir türlü güvenemediği adamdan ayırmayıp onu süzüyor, açıkça yadırgıyordu. Konuşmak için bir araya gelmiş olmalarına rağmen akıllarındaki sorular ve cevaplar öylesine farklıydı ki konuyu kimin açması gerektiğine dair bir fikirleri yoktu.
Lakin Taemin kendini sorumlu hissetmişti, sonuçta Kyungsoo'yu buraya kendi çağırmıştı.
"Neden buluştuğumuzu biliyor musun?" Ortaya attığı laf diğerinin dikkatini çekmiş olmalı ki sürekli elinde tuttuğu telefonunu masaya bırakıp duruşunu dikleştirdi. Omuzlarını geriye atıp başını kaldırdı.
"Beni çağırdın, senin bilmen gerekmiyor mu?"
Birbirlerine karşı bu iddialı tavırları rakip kurslardan geliyor oluşları mıydı emin değilim, yine de delici bakışlarını esirgemeyen iki kişi vardı masada.
"Buluşma sebebimiz Jongin. Onunla oynadığını biliyorum."
Kyungsoo ani atağa karşı afallamıştı. Beklediği son şeydi esmer çocuğun konusunun açılması. Taemin'in onun yakın bir arkadaşı olduğunu biliyordu fakat aralarındaki ilişkinin farkında olduğunu düşünmemişti hiç. Jongin onun için öylesine özel ve gizliydi ki dışarıdan görülebildiklerini unutuyordu onun yanındayken, sadece ikisi varmış gibi yaşıyordu.
"Ben kimseyle oynamıyorum."
"Onun aklını karıştırıyorsun ama. Bunu onu yenmek için yapmıyor musun?"
Taemin gözlerini diktiği bu adamın güzelliğine karşı kendini savunmasız hissetmeye başlamıştı. Yuvarlak gözlerle ilk defa buluşuyordu kendi gözleri. Jongin'in onu neden yere göğe sığdıramadığı az çok anlaşılıyordu artık. Yalnız kaldıklarında, odaklanacak başka bir şey olmadığında, Kyungsoo kesinlikle kendine çekiyordu.
"Hayır, hiçbir zaman onu yenmeyi amaçlamadım. Ben kazanan olmak istiyordum sadece. Önümde bir rakipse o da yenilir. Lakin Jongin'e karşı kişisel bir atağım olmadı. Tam tersine ona hep yardım ettim."
Bunu itiraf etmek kısa olan için zor olsa da sonunda sesli bir şekilde dile getirebilmişti. Jongin'den hoşlandığını biliyordu. Onun tatlı tavırları, göz alıcı cazibesi, ilgili halleri ve çocuksu ruhu bu çirkin dünyada gördüğü nadir harikalardandı. Kapılmamak için kendini çok zorlasa da dalga onu alıp götürmüştü. Bu yüzden de ona zarar vermeyi hiç düşünmedi.
"Ama kafasını karıştırıyorsun." Taemin anlamıyordu. "Ona bir yakın bir uzak davranıyorsun ve Jongin de nedense(!) bir türlü sana karşı ciddi bir adım atamıyor. Sen bir şey yapmadığını iddia ediyorsun ama yapıyor olmalısın."
Yoksa neden böyle davransın?
İkisi de aklından geçirmişti bunu. Jongin'in her zaman biraz farklı olduğunu hepsi biliyordu ancak içten içe bir şeyler sakladığının farkına varmışlardı. Birbirine iki yabancı, iki uzak ve belki de düşman denebilecek bu bireyin düşünceleri ortak noktada buluşmuştu. Jongin'in şüpheli davranışlarına karşı oluşturdukları fikirler arasından hiçbiri mantıklı bir sonuca varmıyordu.
Taemin arkadaşı için bir kalkan olmak istiyordu. Çok kolay incinebilen, kırılabilen biriydi esmer çocuk. Şimdi onun hoşlandığı çocuğun önünde kötü adam konumuna düşse de bu önlemleri almak zorundaydı. Kalbi zaten hassas olan Jongin'in ağır bir darbe yemesini önlemek istiyordu. Kyungsoo da onun bu iyi niyetini görebiliyordu tüm gıcık davranışlarının ardında. Kalkıp gitmemesinin en büyük sebebi buydu.
"Benimle pek konuşmuyor. Arada yemek falan yiyoruz ancak neler hissettiğinden bana bahsetmiyor. Sen arkadaşısın, burada bir şeyler bilen kişinin sen olması gerek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pygmalion // kji
FanfictionBir aşk gerçekten de yoktan var edebilir mi birini? Pygmailon'un aşkı mıydı sevdiğini gerçek yapan? Bunun Jongin'le ne ilgisi var? Watty's Yarı Finalisti!