Jongin kutulardan birini evin ortasına bırakırken aniden gelen şangırtı sesleriyle telaşla etrafına bakıp başkalarının duyup duymadığından emin oldu. Yakalanmaktan deli korkuyordu. Kimseden ses seda çıkmayınca derin bir nefes verdi. Yanına başk bir kutu bırakan Kyungsoo'nun yüzündeki bakışı görmemişti daha ne yazık ki.
"Kır tabi, nasıl olsa benim evimden geliyor bu eşyalar."
"Hayatım vallahi kırılacak şeyler olduğunu bilmiyordum. Yorulduğum için bir anda bırakıverdim."
Jongin sızlanmaya başlarken Kyungsoo tavırlı bir şekilde diğer kutulardan birini almaya gidiyordu. Peşinden koşuşturan genç adama hiç aldanmıyormuş gibiydi ancak ikisinin de yalnızca bu taşınma işinden dolayı gerildiklerini biliyordu. Beraber yaşamaya karar vermeleri ani olmamıştı, epeydir ev bakıyorlardı ve ikisinin de eşyalarının olabileceği bir yerde yaşama fikri hep sıcak gelmişti.
Tüm arkadaşlarını eşya taşımak için çağırmışlardı. Yeni eşya alacak kadar paralarının olmamasının yanı sıra eşyaları taşıtacak kadar da yoktu. Önceki dairelerinden aldıkları depozitolar ancak yetmişti yeni depozitoyu ve kiranın yarısını ödemeye. Tüm mobilyalar ve beyaz eşyalar taşındıktan sonra geriye yalnızca kutular kalmıştı. İkisinin de pek tabağı çanağı yoktu. Onları kendi aralarında halledebileceklerini söyleyerek tüm gün iş yapan arkadaşlarını yollamışlardı.
Böylece Kyungsoo ve Jongin baş başa evlerini dizdiler. Taşındıkları için çok heyecanlı olmalarının üzerine gölge düşmüştü ne yazık ki çok yorgun olmaları yüzünden lakin minik bir şampanya açıp içecek kadar da enerjileri vardı. Hala yerleşmesi gereken birçok kutu olmasına rağmen ayaklarını Jongin'in üstü cam kaplı sehpasına uzatıp Kyungsoo'nun kahverengi deri koltuğuna yayıldılar. Bardaklarını tokuşturup ilk yudumlarını aldıklarında yüzlerinde huzurlu bir gülümseme vardı.
Sonrasında konuşmaya daldılar. Her günlerini beraber geçirmelerine rağmen konuşacak hala o kadar çok şey bulabiliyorlardı ki bazen bunun bile büyüsüne kapılıyorlardı. Aralarındaki kimya başkalarının kıskanacağı cinstendi.
"Ablamın bana bez bebek aldığına hala inanamıyorum."
"Muhtemelen kendi eskilerini sana veriyordu oyuncak istememen için." Kyungsoo gülerken esmer çocuk somurtmakla ve düşünmekle meşguldü. Bu ihtimal ona ne kadar acı olsa da uzak gelmiyordu.
"Gelip kendin sormalısın."
"Ne?" Kyungsoo şokla bardağını sehpaya bırakarak Jongin'e döndü. Doğru duyup duymadığından emin olmak istiyordu. Erkek arkadaşı da ona eşlik ederek elindeki bardağı bıraktı. Tüm vücudunu ona döndürerek sağ bacağını tamamen yerden ayırmış ve koltuğa dayamıştı.
"Ailemle tanışmanı istiyorum hyung. Aynı eve çıktığım adamı tanımak istiyorlar, son buluşmalarda da senden çok bahsettim zaten. En azından kahve içmeye gelemez misin?"
Kyungsoo olayların çok hızlı geliştiğini söylemek istiyordu. Fakat öyle olmadığını biliyordu. Aynı evde yaşıyorlardı artık, herkes sevgili olduklarından haberdardı. Sonuçta Jongin'le ciddi düşünüyordu, bugün eninde sonunda gelecekti. Yine de gerilmekten alamıyordu kendini. Sonuçta sevgilisinin ailesiydi hatta özellikle annesiydi tanışacağı insan.
Kendini kötü bir insan olarak nitelendirmese de çok çabuk sevilebilen biri olduğunu da söyleyemezdi. Kendi ailesinin bile sevmekte zorlandığı biriydi. Belki de kendine ona bu özgüvensizliği ailesinin onu bir türlü tam anlamıyla destekleyemeyişinden kaynaklanıyordu. Kendi anne babası bile ona mesafeli yaklaşıyorsa Jongin'in ailesi neden sevecen davransındı ki?
Bunların hepsini cümlelere dökmekten korktuğu için kaçmak istedi o an odadan. Aklına gelen tek çözüm buydu. Her zaman da bunu yapmayı tercih etmişti. Eğer Jongin'in gözlerindeki beklenti dolu bakışları görmese kaçacağından şüphesi de yoktu ancak bu sefer planının işlemeyeceğinden emindi. Sevgilisine bunu yapamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pygmalion // kji
FanfictionBir aşk gerçekten de yoktan var edebilir mi birini? Pygmailon'un aşkı mıydı sevdiğini gerçek yapan? Bunun Jongin'le ne ilgisi var? Watty's Yarı Finalisti!