morning

289 27 63
                                    

Jongin kafeden elinde bir bardak frappucino ile çıkmıştı. En sevdiklerinden olan karamelliydi. İçinde kahve olmasını istememişti. Şu dünyada en nefret ettiği şeylerden biriydi kahve. Ne kokusuna, ne tadına ne de görüntüsüne katlanabiliyordu. Uyanmak için buna ihtiyacı asla yoktu. Soğuk bir duş işini gayet görüyordu.

Yazın bu sıcak günlerinde tek istediği bolca şeker ve buzdu.

Gece vardiyasından çıkmıştı ve bu gece çalışmayacaktı. Bu nedenle 24 saatlik yorgunluğunu biraz da olsun dindirebilmeyi diliyordu elindeki şeyle. Kafenin dışarıda olan sandalyelerinden birine oturdu ve sigarasını çıkardı cebnden. Ayda yılda bir de olsa keyfine içerdi sigarayı. Tiryakisi değildi. Kendini kontrol etmeyi biliyordu. Yalnıza çok yorgundu.

Bir barda çalışmanın bu kadar sıkıntılı olabileceğini hiç düşünmemişti. Çoğunlukla eğleneceğini hayal ederek işe girmişti. Yeni arkadaşlar edinecekti ve birçok içkinin yapımını öğrenip havalı numaralarla birkaç kişiyi tavlayacaktı. Başına gelenlere bakılırsa epey masum hayalleri vardı aslında. Lakin hiçbir şey hayal ettiği gibi olmamıştı.

İş yeri çok kötü bir yerdeydi. Genelde aşırı kalabalık oluyordu ve bir gördüğün yüzü bir daha göremiyordun o gece içinde. Bu nedenle kimseyle arkadaş olamıyordun ancak birçok kez tacize uğrayabilecek kadar yakınlaşıyordun. Sözlü tacizler en geneliydi. Bunları artık takmıyordu pek. Elle edenler ise derecelerine göre korkunçlaşıyordu. Son altı ayda en az 4 kişiyi bardan kovdurmuştu.

Böylece okuduğu güzel sanatlar fakültesinin hiçbir iş yapamayan öğrencilerinden biri olmaya devam ediyordu. Yine de eline iyi kötü bir para geçiyor, hayatını devam ettirip araba almak için para biriktirebilecek kadar iy yaşıyordu. Ucuz da olsa bir şeyleri becerebildiğini hissediyordu külüstür Kai'sine baktığında. Ona, eğer bir gün performans sergileyebilirse, sahne adını vermişti. Çünkü ilk başarısıydı Kai. İlk performansının ödülü.

Tam önünde duran külüstürüne bakıp gülümsedi. Ardından binlerce taksitle aldığı telefonunu cebinden çıkarıp bildirimlerini kontrol etti. Annesinden kirasını geciktirmemesini söyleyen bir mesaj gelmişti. Cevap verme gereği bile duymadı. Nasıl olsa annesi ya tamam yazacak ya da görüldü atacaktı. Onların evinde kalmaktan nefret ediyordu. Kira ödüyor olmak içini rahatlatmalıydı belki ama daha da berbat hissettiriyordu.

Lisedeki üniversite tercihinden sonra ailesi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini söylemiş ve onu bir anda sorumluluk altına gömmüştü. İkinci sıınıftan beri çalışıyordu. Yaklaşık yedi sene olmuştu. Ailesi çok zengin değildi, hatta neredeyse hiç zengin değillerdi. Yalnızca şehrin farklı yerlerinde dört tane evleri vardı. Birinde kendileri, birinde Jongin kalıyordu. Diğer ikisi ise kiradaydı.                                                                                           

Frappucinonun en üstünde kalan karamel sosunu pipetiyle aldıkan sonra ayağa kalkıp yolun diğer tarafındaki kozmetikçiye gitti. Annesi için minik bir hediye almanın zamanı gelmişti. Kirayı bir hata daha geçiktirecekti çünkü. Bahşişler son iki hafta epey düşmüştü ve bu hafta Kore ulusal liginn bitmesiyle birlikte işlerin yeniden açılacağını umuyordu. Elbette ters tepmesi muhtemel bir ümitti bu lakin ümit etmeden nasıl yaşanırdı ki?

Jongin bilmiyordu.

Her zaman ileride daha iyi biri olacağını düşünerek yaşamıştı hayat onu her seferinde yanıltsa da. Yine de kendinden asla vazgeçmiyordu. Eğer Kai'yi alabildiyse ileride daha iyisini de başarabilirdi. Bu sebeple maybelline markasının rujlarını tek tek eline sürmeye başlamıştı. Annesine en son hangi rengi aldığını hatırlamıyordu ancak kadın her görüştüklerinde onu sürüyordu ve Jongin bunun nezakaten olmamasını umuyordu.

Hep kahvereng tonları aldığını fark ederek bu sefer pembeye gitti eli. Hemen yanında çalışan belirmişti. Sevgilisine aldığını sanıyordu muhtemelen. Tam yardıma ihtiyacı olmadığını söyleyecekken içeriden biri ona seslendi.

"Jongin-ah!"

Arkasını döndüğünde daha önceki rujları aldığı kasiyer arkadaşı Soojung'u görmüştü. Genç kadına el sallayıp diğerinin yanından ayrıldı elindeki üç rujla. Arkadaşının ona yardım edebileceğini ummuştu.

"Sence hangisini seçmeliyim? Anneme bu sefer renkli bir şeyler almak istiyorum." Dudak büzdü.

Güzel kadın ise elini çenesine götürmüş renklere bakıyordu. En sonunda ortadakini seçerek kasaya götürdü. "En güzeli bu, hem çok parlak da değil. Annenin diğerlerini sevdiğini söylemiştin."

"Hep sürüyor hatta post atıyor onlarla." Kıkırdayıp omuz silkti esmer olan. Annesinin yeni nesil yaşlılardan olduğunu düşünmek onu her seferinde güldürüyordu. On yıl önce İnsta hesabı olacağını söyleseler hayatta inanmazdı.

Ruju alıp gülümseyerek arabasına bindi. Yandak koltuğa koymuştu hediyesini. Artık gönül rahatlığıyla evine gidebilirdi. Muhtemelen hediyenin sahibi de orada olacaktı. Mesajın ardından cevap gelmemesi demek Bayan Kim'in gelmesi için önemli bir sebepti. Gülümseyerek arabasını sürerken belki de yıllarca dillerden hiç düşmeyecek bir hata yaptı Jongin.

Kırmızıda geçmenin sorun olmayacağını düşündü, trafiğin boş olduğunu sanmıştı lakin solundan gelen arabayı görememişti. Her ne kadar iki taraf da frene bassa da geç kalmışlardı. Araba parçaları havada uçuşmuş, Jongin'in hemen yanındaki cam parçalara ayrılmıştı. Hava yastığı şişse dahi yalnızca kafa hasarını önleyebilmişti.

Her yer duman altıydı. Kanın metalik tadı diline doğru geliyordu. Başı dönüyor, vücudu ağrımaya başlıyordu ve Jongin'in son hatırladığı şey siren sesleriydi.

-Azra

Evet ilk bölüm için epey kısa oldu farkındayım ama bunu da girişin devamı olarak düşünebilirsiniz aslında :') Klasik gibi başladığımızı biliyorum lakin asıl konu diğer bölüm oturacak merak etmeyin, bana güvenin ve arkanıza yaslanın! Bu arada her hafta bir bölüm atmayı planlıyorum DKNA'daki gibi bakalım işlicek mi yine ehehe ona 12 bölüm yazıp beklemiştim dkfnfvk

Umarım beğenmişsinizdir *-*

pygmalion // kjiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin