egoistic

80 12 41
                                    

Elimdeki soğuk kahveyi bıraktım prova odasında. Sahneye çıkmadan önce performans sergileyeceğim yeri incelemeyi severdim. Bakışlarım üstümü değiştirmekten pek de memnun olmayacağım odada gezindi. Sandalyelere oturup rahatlıklarını test ettim. İşimi rastgele yapmazdım, şansa bırakmak tutunduğum inanışlara ters düşüyordu.

Son oturduğum sandalyelerden birindeki aynanın pisliğine yüz buruşturdum. Buraların bakımsız kalmış olması can sıkıcıydı. Geçen sene yarıştığımda en azından temizlik konusunda bir eksiklik yoktu ancak 2017 pek de iyi geçen bir yıl olmamış gibiydi. Katılımın yarı yarıya düşmesinden dolayı olduğunu düşünüyordum bu özensizliğin. Dansa olan ilgi azalmamıştı, izleyiciler salonu hep doldururdu ancak yarışmacılar artık uzak duruyordu.

Bunun sebebinin ben olduğumun da farkındaydım. İki sene üst üste kazandıktan sonra bana karşı oluşturdukları nefret ve komiteyi protesto etmeleri çocukçaydı. Emeğimle kazanmış olduğum gerçeğini kabullenemiyorlardı. Evet, jüride tanıdıklarım vardı üniversite yıllarımdan lakin hiçbirinin bana dostluk için oy verdiğini sanmıyordum. Tam tersine ekstra titizlik gösteriyorlardı beni eleştirirken.

Birinin başarısını kıskanmak kendi özgüvensizliğinin portresidir.

Bunca zaman ailemin dahi desteğini görememişken torpil kullanacağımı düşünmek komediydi. Annem ile babam Seul'e yakın olsalar da her zaman gidebileceğim kadar bana yakın değillerdi. Abim ise hiçbir zaman benimle ilgilenen biri olmadı. Bunca yıl kendimi yetiştirmek için didindim, hayallerimin peşinden koşmak için zaten iyi olmayan ilişkilerimi daha da berbat ettim onlarla. Beni desteklemeyi bilmiyorlardı. Kendileri öğrenmemişlerdi ve bu nedenle de gösteremiyorlardı. Onları yargılamak bana düşmezdi.

Ailem benim için hayatımın geri planda kalan bir kısmıydı. Asıl önemli olan dans olmuştu. Üniversite yıllarımda yalnızca bir hobi olarak başladığım dans içimde büyüyüp kopmuştu diğer şeylerden. Kendi başına mesleğim olacağını tahmin etmezdim çünkü edebiyat okumanın verdiği bir burnu havadalık vardı hep içimde. Her şeyi ben bilirim, her şeyi okudum hissi bir türlü geçmiyordu. Bu nedenle arkadaşlarımla arama giren mesafenin bir sonucuydu belki de dansı kariyer olarak seçmek.

Hiçbir şeyi bilmediğimi fark ettiğim, kaskatı kesildiğim bir alandı sahne. İlk başlarda çok fazla bocaladım. Sonrasında toparlamak için ondan daha fazla uğraştım. Şimdi ise ruhumun en derinliklerine dokunabilen ve içimdekileri en rahat dökebildiğim yer oldu. Hayatın benimle gırgır geçişini duyar gibiydim.

Bu sırada çabam karşılığını beni keşfeden bir dans hocasında bulmuştu. Onun yardımıyla ilk önce öğrencilerinden sonra ise öğretmenlerinden biri oldum. Kurduğu dans okulunu bana bırakmadan önce gözünün açık gitmeyeceğini söylediği gün hala dün gibi aklımda. Kendimi uzun zaman sonra ilk defa yeterli hissetmiştim.

Şimdi ise buradayım, dans yarışmasına katılmaya geldim beşinci defa. Hatta belki de üçüncü birinciliğimi almaya.

Sahneye çıktığımda beni izleyen kimse olmasa dahi duyabildiğim alkış seslerine karşı eğilerek selam verdim. Hayalimde beni bekleyen jürilere doğru gerçek bir gülümseme sunduktan sonra sahneye çıkmadan önce astığım iplere tutundum. Final için hazırladığım gösteri hapsolmuş bir gencin hayatındaki ipleri çözmeye ya da kopartmaya değil, o iplerle beraber ilerlemeye çalışmasının hikayesiydi. Bunun için aldığım beyaz saten kumaşları sarkıtmıştım üç taraftan.

İlkine tutunup etrafımda döner ve sarmalamasına izin verirken vücudumu, ikincisine atlayıp ayağım üstüne bastırdım havaya doğru atlayıp özgür bir kuş gibi süzüleceğimi sanarak.

Lakin bir gencin ipleri koparmaktan vazgeçmesinin hikayesi, iplerin bir genci hayattan koparmasına sebep olmuştu.

***

pygmalion // kjiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin