_
Yıllarca tek bir düşman edinmiştim kendime. Herkesin kendi hayatına göre oluşturdukları bir düşman profili vardı. Küçük bir çocuk şekerini alan kişiye düşmanlık beslerdi. Yetişkin birisi çalıştığı yüksek düzeydeki, kendisine ve diğer çalışanlara zorbalık yapan patronuna düşmanlık beslerdi. Dünyaya baştan şansız gelenler kaderlerine beslerdi düşmanlığını.
Ben ise, bizi bu duruma mecbur bırakan tanrıya düşmanlık duygusu besliyordum.
En olmadık yerlerde karşı karşıya geldiğim kaderime bakar, daha sonra kafamı gökyüzüne çevirerek tanrıya nefret içerikli sözlerimi bahşederdim. Bundan dört yıl önce, dünyanın neredeyse yok olma eşiğinden dönmesini sağlarken bile yine ondan nefret ediyordum. Bu hayatta ki en değerli varlığımı benden uzaklaştırmaya çalıştığı içinde ondan nefret ediyordum.
Biz insanlarla, oynadığı içinse ondan daha fazla nefret ediyordum.
Geçenlerde yıpranan direksiyona geçirdiğim siyah deri kılıfı sıkıca kavrayıp direksiyonu sağa kırdığımda bin bir zorluklarla az olsa oluşturulan, bundan uzun yıllar önce buraya gelmek için can atan turistlerin ana merkezine bakarken içim sızlıyordu.
Arabayı yeni yapılmış olan kısa kısa binaların önüne çektiğimde camı hafif aralayıp etrafta ki, kollarında koliler ile dolaşan insanları izlemiştim. Her ne kadar şu dört yılda biraz da olsa toparlanmış olsak da, fabrikalar hala işleyişe geçememişti ve dünya da herkesi zor durumda bırakan bir yiyecek kıtlığı vardı. Ayda bir kere görevliler buraya çadır kurar ve ihtiyacı olanlara koli ile yiyecek ve su verirdi.
Şimdi ise Jeongguk sabah erken bir saate buraya gelmişti. İşini bitirdiğini söyleyip beni aradığında bende onu almak için buraya gelmiştim.
Daha sonra ileriden elindeki koliler gelen sevgilimi gördüğümde kapıyı açıp aşağı indim ve etrafında dolanarak arabanın bagajını açtım.
"Aldınız mı?"
Jeongguk'un sesini duymuş daha sonrada kulağı ile omzunun arasına sıkıştırdığı telefonu gördüğümde ona yardım etmiş ve kucağındaki kolilerin yarısını almıştım. Bagaja düzenli bir şekilde koyduğumda gözleri bana çevrilmiş ve kulağında ki telefonu birkaç saniyeliğine uzaklaştırarak dudağıma sesli bir öpücük kondurup geri çekilmişti. Kendi kendine oluşan gülümsemem ile sürücü koltuğuna geçmiş ve kemerimi takmıştım.
"Eksik bir şey olursa beni arayın. Sınırdan geçer yinede getiririm."
Harekete geçmiş arabada kıkırtısı yankılandığında ona yandan bir bakış atmış ve bütün dikkatimi yola vermiştim. Bir süre daha sadece Jeongguk konuşmuş, sonra da telefonu kapatıp hafif yükselerek cebine koymuştu. "Kiminle konuşuyordun?" Ona yandan bakıp sorduğunda kafasını bana çevirdi. "Soobin'le. Koli aldılar mı diye sormuştum."
Biz kendi ülkemize dönerken Yeonjun'nun kanı sebebiyle onlar Rusya'da kalmak zorunda kalmıştı. Yine de neredeyse her gün arayıp durumlarını soruyorduk. Seokjin'de kardeşinin yanından ayrılmak istemediği için onunla kalmış, Namjoon da bilim insanlarına yardım etmek ve biraz da Seokjin'e destek olmak için orada kalmayı seçmişti.
Kafamı sallayıp önüme döndüğümde sıkıca direksiyonu kavramış ve yutkunmuştum. Yıllar önce aklımda yaşadıklarımız istemsizce canlanıyor ve ben telaşlanmadan edemiyor, kalbimde minik bir sızı oluşmasını engelleyemiyordum.
Zor zamanlardı ve dünyanın toparlanırken aslında bizde onunla birlikte toparlanıyorduk. Yok edilmenin kıyısından dönen dünyayı iyileştirirken aynı zamanda kendi yaralarımızı da bizler iyileştirmeye çalışıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battle Of Bangtan Z² × TaeKook✔
Fanfic-Battle Of Bangtan Z İkinci Kitap- "Bu sefer bebeğim.. Bu sefer farklı olacak." Kafasını oynattı ve huzursuz sesi kulağıma ilişti. "Nasıl?" Derin bir nefes aldım. "Bu sefer birimiz ölürse.. diğeri onun için yaşayacak." 🥇#hwanwoong 🥇#youngjo 🥈#mu...