07

1K 123 48
                                    

Rauf & Faik - я люблю тебя
_

Dakikalar boyunca Jeongguk'la karşı karşıya oturmuş, konuşmuş ama en çok birbirimizin gözlerine bakıp, gülümseyerek birbirmizi rahatlatmaya çalışmış, fakat biz çalıştıkça ikimizinde yüzünde bariz belli olan bir tedirginlik vardı gittikçe büyümeye devam eden.

Bazılarında ise; korku, endişe, karamsallık, salgının yeniden başladığı için can yakıcı bir üzgünlük, geçiyordu günler, çoğalırken aklımızdaki düşünceler ardı arkası kesilmeyen felaketlerle birlikte.

Burada geçirdiğimiz birkaç gün sonra aldığımız kötü haber çoğalırken soğuk bölgelerde yaşayan insanlar için yardım takviyesi yapılırken korku vardı içimizde her an bize saldıracak olan bir zombi topluluğuna karşı.

Ne kadarda korkunçtu değil mi?

Ölen insanların haberi kulaklarında çınlarken aynı zamanda içinde ki korku büyürken baraberinde getiren çaresizlik duygusu bizi yok ederken, dünya fazla korkunçtu.Titreyen ellerimin sebebi soğuktan değildi, aynı zamanda titreyen kalbimle birlikte. Bu sefer buna sebep olan hayatım olan Jeongguk değildi, hayatımızı yok etmeye çalışan zombilerdi, biz çaresizce burada saklanırken.

Ağlamak, deliler gibi düşünmekti elimizde olan. Hayatım boyunca asla öpmekten vazgeçmeyeceğim dudaklar, şimdi bana bir o kadar uzak gelirken her gelen ölü insan haberlerinden daha da uzaklaşıyordum gerçek dünyadan, kapanıyordu gözlerim her seferinde.

Akşam olurdu, çok yorgundu, bedenim değil, aklım, kalbim. Ellerim titremeye devam ederdi, gözlerime bakardı. Hemen o bok gibi geçen günün ardından dikerdi gözlerime siyah inci gibi gözlerini. Şimdi olduğu gibi bakardık birbirimize uzun uzun, kıvrılan dudaklarını izlerken geçerdi kötü düşüneceler. Uzanırdım ona sarılmak, öpmek için, ama durdururdu kalbim beni, hesap sorardı bana, beni suçlardı.

Anlamazdım. Aklım anlamazdı neden suçlandığını. Ama kalbim o kadar çok isyan ederdi ki, daha da şiddetli titremeye başlardı aklıma doluşmaya devam eden kötü düşünecelerle birlikte. İçimde çok büyük bir karamsarlık vardı, geleceği, olacakları düşünürken.Yine uzanırdık aynı yatağa, bazı zamanlar aynı yastığa baş koyardık, o anda sarardı düşüneceler aklımı. Bu sefer ben isyan ederdim.

Neden eskisi gibi hissedemiyorum gözlerine bakarken?

Bulunduğumuz durum beni mahvediyordu.

Benim dayanmam, yaşamam için gerekli olan tek şey Jeongguk iken, kendisini seven ya da sevdiği başka biri olmayan nasıl yaşıyordu dünya bu haldeyken?

Kendisi için mi?

Dua mı ediyordu?

Tanrım sen bizi kurtar.

Bende dua ediyordum.

Tanrım, sen bize ağır sonuçlar ödetecek cezalar verme. Sana yalvarmamız için buna neden olacak oyunlar oynama bize.

O ise gülüyordu.

Nereden mi biliyordum?

Hissediyordum çünkü, Jimin'in Yoongi'nin ısırılması sonucunda acı çığlıkları arasındaki kahkahalarını, Jeongguk'u onlarla savaşması için seçtiklerinde içimden acı çığlığa karşı o sadece gülüyordu, hissettiriyordu bana bunu geri çevirmek yerine, dualarımızı kabul etmek yerine bizimle oynamaya devam etmesinden anlarken.

O bize acıyordu gülerek.

Ben ise ona acıyordum, bize acımaya cüret ettiği için.

***

Parmaklarımın arasındaki sandavinçe boş bakışlarımızı atarken tadını bile alamadığım lokmayı çiğnerken arada kafamı kaldırıyor etrafa bakıyordum. Şuanda burada oturmak, asla ama asla sıkıntılı meseleleri konuşmak için askerlerin üssüne gitmek istemiyordum.

Kısık gözlerimle etrafa bakarken biraz ileriden koşan birisini görmüş, sarsak adımlarından dolayı onu takip ederken biranda yere düşmesiyle kaşlarımı kaldırmış, hala kalkmayışından dolayı canının yandığını düşünerek elimdeki son parçayı ağzıma atarak yanına ilerlemiştim hızla.Hala düştüğü gibi dururken kolunu kavradım nazikçe. Bakışlarını bana döndüğünde, dolu gözlerini görmüştüm. Ağzımdaki lokmayı yutar yutmaz sordum.

"İyi misin? Kötü düştün."

"Ben.. iyiyim. Elim acıdı biraz."

"Bakayım," Onu kaldırır kaldırmaz avuç içini açarak bana doğrulttuğunda avcuna batan taşları nazikçe temizledim. "Güzel. Gel, şuradaki çeşmeden elini yıkayalım."

Dirseğinden tutarak onu kulübelerin arasında olan çeşmeye ilerlettiğimde soğuk suda yıkamış, sonrada hafif esen rüzgar ve havanın soğukluğundan dolayı üşümemesi için üzerindeki kahverengi kazağa silmişti dikkatlice.

"Şimdi iyi misin?" Tebessüm ederek kafasını salladığında mırıldandı. "Teşekkür ederim. Şey, Hwanwoong ben." Diğer elini uzattığında utangaç tavrına karşı bende gülümsedim. Uzattığı eli sıkarken mırıldandım. "Taehyung bende."

"Yemekhaneye gidiyorum. Benimle, gelmek ister misin?"

"Başka bir işirim var üzgünüm. Ama bir dahaki karşılaşmamızda sohbet edelim."

Kafasını salladığında o yemekhaneye ilerlemiş bende, arkasından daha fazla bakmadan neler öğreneceğimi tahmin edemeden askeri üsse ilerlemiştim.

_

Yan ship youngwoong/ravnwoong olarak değiştirilmiştir.

Battle Of Bangtan Z² × TaeKook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin