_
"Hasta olmaktan nefret ediyorsun öyle değil mi..?"
Jeongguk, sararmış yüzü ve kızarmış burnu ile göğsümde uyuklarken yüzümde bir tebessüm vardı. Hasta olmasından dolayı mutlu olmak değildi bu, hasta olduğunu büründüğü ifadeydi beni keyiflendiren. En kötü görünmesi gerektiği yerde fazlaca şirindi. Endişelenirdim onun için ilk başlarda, öyle ki Jeongguk basit bir nezlede bile yataklara düşen bir insandı.
Yumuşak, düz saç tutamlarını okşarken kollarını daha sıkı dolamıştı belime. Kulübemizde olan bir tane, üç kişilik olan geniş koltukta ben oturmuştum, o da kafasını göğsüme koyup ayaklarını uzatmıştı kalan yere.
Geriye yatırdığım saçlarından dolayı açık kalan alnına dudaklarımı bastırdığımda hissettiğim sıcaklık kaşlarımı çatmama neden oldu.
"Jeongguk, ateşin var bebeğim."
Hemen sonrasında buruşan yüzüyle yüzünü daha çok bastırmıştı göğsüme. Duyduğum hıçkırık kaşlarımın olduğundan daha fazla çatılmasına sebep olurken, içimdeki tedirginlik artmış fakat biran olsun saçlarını okşayam elim durmamıştı.
"Sorun ne?"
O sırada hıçkırıkları devam etmiş, göğsüme bastırdığı göğsümden dolayı ağlama sesleri boğuklaşırken sorumun karşılığında sadece kafasını iki yana sallamıştı.
Böyle durumlara alışıktım, alışıktı. Jeongguk hastalandığı zamanlarda fazla hassas olurdu. Duyguları hep ya burnu tıkandığında ya da boğazı ağırıdığında ortaya çıkardı. Kendisini, duygularını sadece hastayken ifade ederdi. Diğer türlü ise ya olduğu gibi davranır, ya da mutlu rolü oynardı. Ayaktayım, güçlüyüm. Ama bazen hiçbir zaman öyle olmazdı.
"Hadi Jeongguk, anlat bana."
"İstemiyorum!" İsyan edercesine, kelimeleri uzatarak söylediğinde etrafına doladığım kollarımı sıkılaştırdım. Bir süre bekledim, sırını sıvazladım, saçlarındaki öpücüklerimi eksik etmedim, sadece göğsümde ağlamasını dinledim. Belki de ağlamakta haklıydı. Belki de bende ağlamalıydım. Bütün bu yaşadıklarımız çok zordu. Bunlarla beraber yaşamaya çalışmak bizleri çok yıpratıyordu.
Bedeninin neden hasta olduğunu anlayabiliyordum. Kelimeler yetmiyordu kendisini anlatmaya, dudaklarını birbirine mühürlü gibi benimle asla konuşmuyordu. Bedeni ise içinde yaşadığı karmaşayı, karamsarlık ve üzüntüyü hasta olarak anlatmaya çalışıyordu.
"Anlıyorum bebeğim."
Dudaklarımı bastırdığım saçlarına doğru fısıldadım. Kafa salladığında elim ensesini bulmuş, sıkıca kavramıştı hemen sonrasında onu daha çok göğsüme bastırırken.
"Neden senin gibi güçlü olamıyorum?" Sızlanarak söylediğinde alt dudağımı büzmüştüm. "Öyle söyleme Jeongguk. Sende en az benim kadar güçlüsün."
"Çok korkuyorum Taehyung." Artan hıçkırıkları ile dudaklarımı birbirine bastırıp burnumu yasladım dağınık saçlarına.
Kim korkmuyordu ki?
Hepimiz çok korkuyorduk.
Korkmaya ise devam ediyorduk.
***
"İşte beklediğimiz oldu!"
Jorden sinirle masaya vurduğunda başını elleri arasına aldı. Uykudan kalkmışlardı, yaşadıkları şokla birlikte öylece dururlarken Jorden titrek bir nefes alıp elindeki kumandayla geniş ekranda kısa bir kamera kaydı açtı.
Hepsinin gözleri oraya çevrilirken boş bir sokak görmüşlerdi. Ama hemen sonrasından gördükleri zombi sürüsü ile hepsi nefeslerini tutmuş şaşkınca ve dehşete düşmüş gibi baktıkları ekranda Jimin daha fazla bakmaya dayanamayıp arkasını dönmüş gözlerini sıkıca kapatmıştı. Korkuyla çarpıyordu kalpleri. Taehyung gözlerini ayırmadan ekrana bakarken çoğu kişi bakışlarını çekmiş, çaresizce alınlarını bir yerlere yaslamışlardı.
Kayıt bittiğinde Jorden yaşlı gözleri ile televizyonu işaret etmişti.
"Bir gece de istila ettikleri on beşinci ülke.. Yaklaşıyorlar. Çok geç kaldık, tanrım.."
Jorden kaydı ilk izlediğinde öyle dehşete düşmüş bir ifadeye sahipti ki, akşamın bir saatinde delirmiş gibi sürekli sayıklamış ve düşünmüştü. 'Çok hızlılar, lanet olsun! Lanet olsun..'
Taehyung ellerini masaya yaslayıp öne doğru eğilmiş ve gözlerini kapatmıştı. Çaresizlerdi, yapacak hiçbir şeyleri yoktu. "Neden bu geceyi beklediler, ne planlıyorlar.. hiçbir şey anlamıyorum. Ama.. Rusya'da dahil birçok ülkeye haber gönderdik. İnsanlar evden çıkmayacak. Özel kuvvetler yanımızda. Yalnız değiliz, umudumuzu kaybetmemeliyiz."
Jorden dolu gözleriyle yüzüne takınmaya çalıştığı umutlu ifade ile konuştuğunda Cerry ayağa kalktı. "O haklı. Korkmamalıyız. Bu savaş bizim, asla kaybedemeyiz."
Taehyung son kez derin bir nefes verdiğinde doğrulmuş ve kulübeden ayrılmıştı. Hızla Jeongguk'la kaldığı kulübeye ilerlemeye başladığında hızla içeri girmiş, ve koltuğa yaklaşmıştı. O sırada yatakta oturan ve noodle yiyen sevgilisinin bakışları kendisine değmiş yataktan kalkmak için hareketlenmişti.
"Taehyung, toplantı nasıl geçti?"
Hızlıca koltuğun altından silahları çıkardığında Jeongguk çoktan başında dikilmeye başlamış ve aklındaki sorulara bir cevap aracasına onu izlemeye başlamıştı. Sevgilisinin bu telaşlı hali onu oldukça endişelendiriyordu.
"Taehyung?"
Silahları çıkardığında ayağa kalkmış ve kendisine şaşkınca bakan sevgilisinin yüzünü avuçlarının arasına almıştı. Birkaç kez yutkunup, bakışlarını kaçırdığında, geri gözlerini sevdiği adamın gözlerine dikmişti.
"Geliyorlar Jeongguk. Onlar, buraya geliyor."
Bundan sonra ise güvenli bölge tam bir kaos alanıydı.
_
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battle Of Bangtan Z² × TaeKook✔
Fanfic-Battle Of Bangtan Z İkinci Kitap- "Bu sefer bebeğim.. Bu sefer farklı olacak." Kafasını oynattı ve huzursuz sesi kulağıma ilişti. "Nasıl?" Derin bir nefes aldım. "Bu sefer birimiz ölürse.. diğeri onun için yaşayacak." 🥇#hwanwoong 🥇#youngjo 🥈#mu...