11

871 109 11
                                    

_

"Her şey hazır."

Kulübeden içeri girer girmez Jorden bize doğru konuştuğunda bende kendi kulübemizde sakladığımız silahları doldurduğum çantayı masanın üzerine bıraktım. O sırada Jorden konuşmaya devam etti.

"Tanklar, uçaklar, helikopterler, silahlı adamlarımız.. olacak her şeye karşı hazırız." Herkes gibi sandalyelerden boş olanına oturduğumuzda ellerimi birleştirip alnımı yasladım. Jeongguk ise geriye yaslanmış, ellerini kucağında birleştirmişti. O hâlâ hastaydı ve tam olarak iyileşmiş sayılmazdı.

"Sayılarını bilmiyoruz. Bir ihtimal sayıları bizden daha da fazla olabilir. Birinci salgında çok fazla insan kaybettik, hayatta kalan insanlara eğitimler verip ikinci bir salgına hazırladık ama nedense içimde kötü bir his var." Jorden dalgın bir şekilde masaya bakarak konuştuğunda yanında askerlerden biri konuştu belki de yapmak istediği hepimizi rahatlatmak, gergin havadan kurtarmaya çalışmaktı.

"Ülkemizin girişinde ve güvenli girişinde askerlerimiz var. En ufak bir şüphede bize haber vereceklerdir. Onların silahları olabilir, ama biliyorsunuz çavuşum o konuda her zaman biz önde olacağız. Diğer ülkelerden fazla fazla silah tahsil ettik." Kalbi henüz karamsarlıkla bütünleşmemiş olan kişilerin içine minicikte olsa bir umut düşürdü belki de.

Geldiğimizden beri pek kımıldamayan Jeongguk'a gözlerimi çevirdiğimde öylece bakışlarının kucağında dinlendiği ellerinde olduğunu gördüm. İç güdüsel olarak elimi kaldırıp ateşini kontrol etmeyi amaçlamıştım, elimin üstü saçlarının arasına girip alnına değer değmez hissettiğim sıcaklık, şuanda çıldırmam ve masanın üzerinde olanları küfür ederek yere fırlatmama yeterdi, fakat sakin kalmak hem onun, hem kendim için en iyi olanıydı.

Telaşımı hareketlerime yansıtmamaya çalışsamda elimde olmadan hızlıca kaldığım sandalye geriye doğru ittirilirken ses çıkmış, dönen bakışlarını umursamadan Jeongguk'un elinden tutup odadan çıkmış salona girmiştik.

"Çıkaralım üzerindeki, hadi." Tişörtünün eteklerinden tutup yukarı sıyırdığımda bana izin vermişti. Ardından arkamızdaki koltuğa oturtup ayakkabılarını da çıkarmasını sağlamıştım. Omuzlarından ittirerek koltuğa uzandığında hemen yanına oturup saçlarını geriye yatırdım.

"Jeongguk, bana bak." Neredeyse kapanacak olan gözleri yavaşça bana döndüğünde boğazıma yerleşen yumru o kadar sertti ki, aldığım nefesi geri veremedim tıkılıp kaldı sanki ciğerlerimde. Gülümsedim ama yinede o can yakıcı bakışlarına karşı.

"Miden bulanıyor mu?" Neden sordum bu soruyu bilmiyordum. Doktor değildim, anlamazdım. Ama yinede o an bu soruyu sormam gerekiyormuşum gibi hissetmiştim. Jeongguk'un yavaşça başını sallaması ile neden hissettiğimi az çok fark ederken elimi tekrar uzattım alnına. İnanmak istemiyor gibiydim, kendimi uyarmam lazımdı, kalkıp iyileşmesi, ateşinin düşmesi için bir şeyler yapmalıydım.

Koltuktan kalkıp odaya geri döndüğümde Yeonjun'un yanına ilerledim. Beni görür görmez ayağa kalktığında bakışlarındaki endişe Jeongguk içindi, anlayamamıştım ilk başta birlikte bu odadan çıkarken arkadaşlarımızı ne kadar meraklandırdığımızı.

"Yeonjun, ilaç bulabilir misin? Jeongguk'un çok ateşi var." Namjoon ben konuştuktan sonra ayağa kalkmıştım yanıma gelip omuzumu sıvazlamıştım. "Ona iğne yaparım, merak etme." Çaresizce başımı salladığımda her ne kadar içeriye dönmek istesemde kendimi boş sandalyelerden birine bıraktım.

Avuç içimi alnıma yaslayıp gözlerimi kapattığımda bir süre kendime zaman tanıdım. Dinlenmeye çalıştım. Birkaç dakika sonra saçlarımda bir el hissettiğimde kaşlarımı çatıp başımı kaldırdığımda Hwanwoong'un bana gülümseyerek baktığını görmüştüm. Ben henüz ne yaptığını anlayamazken elini yavaşça saçımdan uzaklaştırmıştı. "Nasılsın?"

Yüzüme dikkatle bakan gözlerine karşı bakışlarımı karşıya çevirip kısaca 'idare ediyoruz işte' diyerek mırıldanmıştım. Sonrasında keyfim pek yerinde olmadığı için ayrıca konuşmak da istemediğim için sessiz kalmayı tercih ettiğimde Hwanwoong devam etmişti. Fakat sesi bu sefer endişeliydi.

"Az önce içeri de Jeongguk hyungu gördüm, kötü görünüyordu. Nesi var?"

"Biraz hasta, ateşi vardı." Dudakları üzüldüğünü gösterir gibi büzüldüğünde, "Geçmiş olsun." demiş bende kafa sallayarak ayağa kalkmıştım. Jeongguk'un yanına gitmeliydim. Odadan çıkıp salona girdiğimde Jeongguk'u görmüştüm koltukta, tek bacağını kendisine çekmiş, gözlerinin etrafı kızarmış, gözleri yine her zaman ki gibi kucağında oynadığı ellerinde gezdiriyordu.

"Jeongguk," İlerleyip hemen yanına oturduğumda elimi uzattığı bacağının üzerine koyup okşamıştım. "Namjoon iğne yaptı mı?" Sessizce kafasını salladığında elimin gezindiği uyluğunu sıkıp bırakmıştım. "Şimdi nasılsın?"

"Daha iyi." Gülümseyip kafa salladığımda bakışlarım bir süre daha yüzüne gezinmişti. Jeongguk ise bir süre sonra dudaklarını aralamış, bir şeyler söyleyecekken geri kapatmıştı.

Bunu birkaç kez daha tekrarladığında gözlerimi kısmış ona bakmaya başlamıştım. Uyluğunun üzerindeki elimi tuttuğunda tebessüm etmişti.

"Jorden saldırı anında hemen birbirimize ulaşabilmek için burada kalmamızı söyledi." Sorun yokmuşcasına kafa salladığımda derin bir nefes vermişti. Neden gergin olduğunu anlayamamıştım, normalde, normal bir zamanda olsaydık onu anlayabilmek için ne kadar süre olursa olsun oturur neden böyle yaptığını ya da davrandığını düşünürdüm. Kafasına takılı olan şey hakkında en ufak bir fikir sahibi olabilmek için dakikalarımı verirdim.

Ayağa kalktığımda ayakkabılarım topuğuna basarak hemen çıkardığımda dizlerimin üzerinde koltukta yükseldiğimde kafasını kaldırıp kocaman gözleriyle bana bakmış, kendisine çektiği dizini yavaşça indirmişti.

Dizlerimi iki yanına koyup kucağına çıktığımda elimi yanaklarına atmış, baş parmaklarımla okşamıştım. Yaklaşıp dudaklarımızı birleştirdiğimde gözlerimiz kapanmış, ben, yavaşça dudaklarımı hareket ettirirken onu hissetmeye koyulmuştum. İnanılmazdı, birlikte geçirdiğimiz zaman fazlalaşmıştı fakat dudaklarına ona istediğim, arzum bir türlü kaybolmamış, azalmamıştı.

Kolları yavaşça belime dolandı. Ben yavaştım, fakat o benden daha yavaş gibiydi hatta dudakları kımıldamıyor sayılırdı. Yalnızca dudaklarımızı bastırıp birbirine sürttüm, en sonunda bastırıp uzun bir öpücük kondurup boynuna indim. Küçük öpücükler kondurduktan sonra üzerine uzanıp başımı omzuna koydum.

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattığımda Jeongguk'un belimdeki kolu hareketlenmiş sonrada kalın sayılabilecek bir örtüyü üzerimize örtmüştü. Üzerinden kollarını bana sıkıca doladığında bir yatakta olmasak bile bu kadar rahat hissedebilmem inanılmazdı.

Arada dudaklarını saçlarımın üzerinde hissettim. Dudaklarımda hâlâ onun dudaklarını hissettmeye devam ettim. Salon da sessizlik hâkimdi, huzurla doldum.

Jeongguk'un kollarındaydım, umutlarımdan vazçmedim. Çaresizliğimizi bir süreliğine kendim için unutup, rahat ve huzurlu bir uykuya daldım.


_

Battle Of Bangtan Z² × TaeKook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin