Meet Me in the Hallway

207 21 26
                                    

10 Kasım

Beş genç kahvaltı masasında oturmuş, küçük bir konuşma yapmaya çalışıyorlardı. 

"Dün Gogglebox izleyen var mı?" Liam pankeki ısırırken sordu. 

"Tabii ki izledik," dedi Zayn, "Yılan kısmı çok komikti."

Ve yeniden garip bir sessizlik oluştu. Harry'ye teşhis koyulalı neredeyse bir hafta olmuştu, ve o zamandan beri araları eskisi gibi olmamıştı. Harry onlara kanser olduğunu söylemişti, ama detayları anlatmayı reddetmişti. Gerektiğinden daha fazla endişelendirmek istememişti onları. Ölüyor olduğunu bilmemelerine gerek yoktu. 

Niall boğazını temizledi, "Şurubunu içtin mi, Haz?"

Harry cevap vermedi. Sadece çatalı ile, yemeğiyle oynamaya devam etti. 

"Haz?" Niall tekrar etti.

Cevap yoktu.

Louis nazikçe omzuna dokundu, "Hey, aşkım?"

Harry kafasını kaldırdı, "Huh?"

Louis gözleriyle Niall'ı işaret etti Harry'ye. 

Niall sempatik gülümsemesini takınarak sordu, "Şurup?"

Harry kafasını salladı, "Doğru, özür dilerim." Niall yavaşça şişeyi aldı ve arkadaşına verdi. 

Harry'nin elleri titriyordu, ama diğerleri bir şey demeyecek kadar naziklerdi. 

Bunun gibi olaylar her geçen gün daha sık hale geliyordu. Harry boş boş bakıyor, etrafındaki dünyayı engelliyordu. Ayrıca Louis, onu gerçekliğe döndürebilecek tek kişi gibi gözüküyordu. 

Louis tabağını temizlemek için kalktı. Lavabonun yanından geldiğinde, Harry'nin arkasında durdu ve sırtını ovdu. "Nasıl hissediyorsun?"

Harry omuz silkti. "Biraz başım ağrıyor."

Louis iç çekti, "Yemeğine dokunmamışsın bile, aşkım."

"Aç değilim."

Louis başını salladı ve Harry'nin tabağını aldı, "Peki bebeğim, bunu senin için alabilirim."

"Dur." herkes Liam'a bakmaya başladı. "Bir şeyler yemesi gerekiyor."

Louis ona sinirli bir bakış attı, "Aç olmadığını söyledi, Baba."

Liam iç çekti ve Louis'nin Harry'nin yemeğini çöpe atmasını izledi. "Louis konuşabilir miyiz?" Kapıyı işaret etti. "Koridorda."

Cevap vermeye fırsatı olmadan, Liam ayağa kalktı ve Louis'nin kolundan tuttu. Arkalarındaki kapıyı kapatır kapatmaz, Liam derin ve uzun şekilde iç çekti. 

"Ne?" Louis savunma olarak kollarını bağladı.

"Onun nesi var?"

"Nesi olduğunu biliyorsun," Louis geri çekildi, "Harry size söyledi."

"Pek sayılmaz," dedi Liam, "bizden bir şeyler saklayarak iyilik yaptığını düşünme."

İki genç bir anlığına sessizdi, Liam dikkatlice Louis'nin yüzünü inceliyordu. Sonunda fısıldadı, "Durumu sandığımızdan daha kötü, değil mi?"

Louis reddetmek için ağzını açtı ama bedeni ona ihanet etti ve hıçkırıklara boğuldu. Bu cevap Liam için yeterliydi, içgüdüsel olarak kollarını Louis'ye sardı. "Şşş," Liam fısıldadı Louis'nin perçemlerine doğru. "İyi olacak."

Louis derin bir nefes aldı, boğuluyor gibiydi, hızla başını salladı. "Hayır... Ben... O... İyi değil!" bedeni başka bir hıçkırıkla daha sarsıldı. 

Liam ondan yaşça daha büyük arkadaşını tutarken başka bir şey söylemedi, ama karnına bir tekme yemiş gibi hissediyordu.

-

Louis koltukta kıvrılmış oturuyordu, Harry'nin kafası kucağındaydı, bukleleriyle oynuyordu. Arka planda bir film oynuyordu, ama kimse filmin ne olduğunu bile söyleyemezdi. Genç çocuk bilincin içine ve dışına sürükleniyordu, ayrıca Louis ona tüm ilgisini veriyordu. 

Harry'ye daha da odaklanması, sevgilisiyle alakalı küçük şeyler keşfetmesini sağlamıştı. Mesela saçlarının uçları çok yumuşaktı, veya Harry'nin kulağının arkasındaki noktayı nasıl ovalarsa, dokunuşu altında macun gibi eriyordu. 

Louis duvardaki saate baktı. "Aşkım?"

İlk başta Harry cevap vermedi, Louis de nazikçe omzunu sarstı. "Harry?"

Harry kıpırdandı, Louis'nin kucağındaki pozisyonunu değiştirdi ama gözlerini açmadı. Bu sefer Harry'yi uyandırmak her zamankinden daha da zordu. Harry sadece çok yorgundu şimdi.

Louis hafifçe iç çekti ve Harry hasta olduğu için her geçen gün midesinde daha da büyüyen çukuru görmezden gelmeyi denedi. 

Uyarı olmadan, Louis öne doğru eğildi ve Harry'nin dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı. Normalde Harry'yi böyle öpmek Louis'yi açardı fakat şimdi tek hissedebildiği şey, dudaklarının kendisininkine karşı ne kadar doğal olmayan bir şekilde ısındığıydı. 

Birkaç saniye sonra, Harry'nin gözleri tamamen açıktı. İlk önce şaşırmıştı ama sonrasında öpücüğüne karşılık vermişti, yavaş ve tatlıydı. Harry çekildiğinde aptal gibi gülüyordu. "Bu ne içindi?" dedi Harry, sesi derin ve halsizdi. 

Şimdi Louis gülümsüyordu. Çünkü hasta da olsa, uykulu da olsa, sevgilisi mükemmeldi. "Yemek zamanı," dedi Louis ardından ekledi, "ve biraz ateş düşürücü, yanıyorsun."

Harry'nin gülüşü düştü. "Çok aç değilim. Sadece uyumaya devam edebilir miyim?" Erkek arkadaşının kucağına geri yatmayı denedi ama Louis izin vermedi. 

"Neredeyse tüm gün bir şey yemedin, aşkım. Karnın mı ağrıyor?"

Harry kafasını salladı, "Ben sadece çok yorgunum. Yani... Ayağa kalkıp bir şeyler yiyecek enerjim yok."

Louis mutfağa yöneldi, Harry'yi orada, koltukta, tüylü battaniyeyle ve pembe yanaklarla bıraktı. 

"Nereye gidiyorsun, Lou?"

"Merak etme, az sonra dönerim. Dinlenmeyi dene, olur mu?"

Normalde Harry karşı çıkardı. Ama Harry çok yorgundu. Çok, çok yorgundu. Kavga edecek gücü yoktu. Louis'nin tüylü battaniyesine sarılmış şekilde, uykuya teslim oldu. 

I Want to Write You a Song || LSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin