I'll Be Gone, Gone Tonight

166 15 7
                                    

Medya: Bon Iver & st. Vincent - Roslyn 

Louis bugün bir şey öğrendi. Çok nadiren, hayatınızda zamanın gerçekten durduğu anlar ortaya çıkar. Yine de o anları seçemezsiniz. Parçalanan saat sayısı veya Tanrı'ya dua etmek yoktur. Louis zamanı kendi şartlarına göre durdurabileceğine bile inanmıyordu. 

Zamanı durduran anlar güzel veya kötü anlar değildir, önemli olanlardır. Bir sonraki sen için seni şekillendirenlerdir. Sanki evrenin senden her şeyi içine çekmeni istiyor, ve zamanın yoluna çıkması kadar kararsız olmak istemiyor gibidir. 

Louis bugün o anlardan birini yaşadı. Sadece hissedebiliyordu. Harry de o anlardan birini yaşamıştı. 

Zamanın ölürken de durduğunu biliyor muydunuz?

Bağlamsız, Harry ve Louis mükemmel bir öğlen geçiriyor gibi görünüyorlardı. Louis, Harry'yle çocukluk yatağında uzanıyordu, Harry Louis'nin göğsünün içine gömülmüş, ve Louis de yatak başlığına dayanmıştı.

Ağır bir yağmur damlası başucundaki pencerenin dış kısmına düşüyordu. Louis'nin eli saatler önce uyuyakalmış olan Harry'nin kahverengi buklelerine karışmış, kafa derisindeki ışık desenlerini takip ediyordu. Yine de kendi pozisyonundan hareket etmeye istekli değildi.

Anne, gün boyunca düzenli olarak odaya girip onları kontrol etmiş, sonu gelmeyen kalın yorgan istekleri sebebiyle yanında çokça yorgan getirmişti, çünkü Harry çok üşüyordu. 

Her seferinde de gözleri cam gibi dökülmemiş gözyaşlarıyla doluydu, ama sakinleştirici gülümsemesini takınmış oluyordu.

Sık sık Harry çok sert titremeye başlıyordu öyle ki yatak bile sallanıyordu. Louis sadece onu daha da yakınına, kendi sıcaklığına çekip; kasları rahatlayana kadar kulağına anlamı olmayan şeyler fısıldıyordu. 

İlginç olan, bugün çiftin ne kadar iyi olduğuydu. Son dakika ölüm itiraflarıyla veya çılgın aşk beyanlarıyla dolu bir gün değildi. Neredeyse hiçbir şey söylememişlerdi bile. 

Louis yağmur duralı ne kadar oldu bilmiyordu, ve odanın ne kadar acı dolu bir sessizlikte olduğunu ancak fark etmişti. Yüzü beyazlamaya başladı ve nefesini tuttu.

''Harry?''

...

Bedenini hala hissedebiliyordu. Ve gözleri hemen sıcak gözyaşlarıyla dolmaya başlamıştı bile. 

''Sorun değil, Hazza. Şimdi iyisin. Daha fazla acı yok artık,'' boğularak konuşuyordu, ama daha çok kendine bir hatırlatma gibiydi.

Louis şimdi kalkması gerektiğini biliyordu. Anne'yi getirmesi için. Ama yapamıyordu, Harry'nin başını göğsünden veya ellerini Harry'nin karışmış saçlarından çekmeye hazır değildi. 

Yani onun yerine boşta olan eliyle komodindeki telefonuna uzandı. Bunu ona söylemenin en iyi yolunun bu olmadığını biliyordu ama düzgünce düşünemiyordu.

Gözyaşları görüşünü bozuyordu, ne yaptığını görmesini zorlaştırıyordu. Mesajı yazdıkça, akıl sağlığının son parçalarının da parçalandığını hissediyordu.

Anne'ye: O öldü.

Telefonunu geri yerine koydu ve sevgili hayat için hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, çünkü bu gerçek değildi. Gerçek olamazdı. Bulanık gözyaşlarıyla, Louis belli belirsiz camın dışında bir şeyi fark etti, bu onu daha çok ağlattı ve gülümsetti.

Parlak bir gökkuşağı gökyüzünü boyuyordu.

I Want to Write You a Song || LSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin