We Don't Say What We Really Mean

257 28 10
                                    

4 Kasım

Araba sürerken gözyaşları Louis'nin görüşünü engelliyordu, ama onları serbest bırakmayı da reddediyordu. Saat sabahın 3'ydü. Otele geri dönüp Harry'nin yanına kıvrılmaktan başka bir şey istemiyordu.

Harry.

Louis bir anlığına gözlerini boş yoldan ayırdı, yanındaki genç çocuğa bir bakış attı. Dizleri ve ayakları koltukta kıvrılmıştı. Yanağını cama dayamıştı ve hızlıca uykuya dalmıştı. 

Harry son 48 saattir hastanedeydi, çünkü test yapmak istemiş ve durumunun stabil olduğundan emin olmak istemişlerdi. 

Stabil.

Louis nefesinin altından soğukça güldü. 

Harry'nin durumunu açıklamak için ne kadar ironik bir kelimeydi. Beyin kanseriydi. Bir daha asla durumu stabil olmayacaktı. Harry'nin sağlığı ancak bundan daha da kötü olurdu. Doktor bunu 4. evre glioblastoma olarak açıklamıştı, kısacası iki seçenekleri vardı. Tümörü kaldırmak için ameliyata girebilirdi ki bu riskli bir operasyondu. Onu kurtaramazdı, yalnızca biraz zaman kazandırırdı. Yalnızca aylar...

Louis titrek derin bir nefes aldı. Yağmur yağmaya başlamıştı, silecekleri çalıştırdı. 

Diğer seçenek ise hastalığın seyrini sürdürmesine izin vermekti, yaşaması için beş ayı vardı. 

Düşünceleri Louis'nin omurgasına bir ürperti gönderdi. Sonunda gözyaşlarını serbest bıraktı, gözyaşları sessizce direksiyona damlıyordu. Sessiz kalmaya çalışıyordu ama bedeni ona bir burun çekişi ile ihanet etti. 

Yüksek sesli değildi ama Harry'yi uyandıracak kadar sesliydi. Harry yanında kıpırdandı, yaşça daha büyük olan çocuğa uykulu gözlerle bakıyordu. "Lou?" Harry elini nazikçe Louis'nin omzuna koydu. "İyi misin, aşkım?"

Aniden, Louis gülmeye başladı, çünkü Harry onu rahatlatan olmamalıydı. Tam tersi olmalıydı. Harry hasta olandı ve onun için endişelenmemesi gerekirdi. 

Louis güçlükle dudaklarını küçük bir gülümseme kondurdu. Daha çok bir yüz buruşturmaya benziyordu, fakat koşullar sebebiyle yapabildiği en iyi gülümseme buydu. Bu an artık ağlayamayacağına karar verdiği andı. En azından Harry'nin önünde. Harry'nin iyiliği için, her şey iyiymiş gibi davranması gerekiyordu. 

"İyiyim," dedi Louis boğulurcasına, "Her şey iyi olacak." Sesi normalden daha yüksekti, kendisinden çok Lux'un sesi gibiydi. Louis yalan söylemekte hiç iyi olmamıştı. 

Harry ona inanmış gibi davrandı, konunun daha fazla üzerine düşmedi. Sadece kafasını sallayıp cama döndü. Louis bir an bile yutmuyor, diye düşündü. Hepsinden sonra, Harry oyunculukta hiç iyi olmamıştı zaten. 

Otele vardıklarında, diğer çocuklar uyuyordu. Harry odaya çıkarken Louis'yi takip etti. Harry, Louis'nin yanına kıvrıldı ve Lou'nun yüzünü göğsüne gömmesine izin verdi ama uyumadı. 

Yaklaşık bir saat geçtikten sonra, Harry hiç olmadığı kadar huzursuz hissetti. Bedeni yorgundu, ama zihni açıktı. Bu zamana kadar Louis'nin hatırı için cesurca davranmıştı, fakat doğrusu çok korkuyordu. Lanet olsun, çok korkuyordu...

Harry Louis'yi uyandırmamaya çalışarak, yavaşça kollarını çözdü. Uyurken bile yüzü gergindi, kaşları endişeyle çatılmıştı. Harry iç çekti. Louis'yi endişeli görmekten nefret ediyordu. 

Harry onu orada bıraktı ve parmaklarının ucunda, elinde bir defterle lobiye indi. 

I Want to Write You a Song || LSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin