0.2

2.4K 207 95
                                    

Uzun muhabbetlerin ardından saatin 11'e merdiven dayamasıyla ilk önce Nebahat teyze kalkmıştı. Erkekler tarafından gelen haberle Âminelerde ayaklanmıştı.

"Ay Allah razı olsun her şey için canım, Serra seninde eline sağlık. İyi oluyor arada böyle, bende akşama ne yapsam diye düşünmekten bir hal oluyordum bu aralar..."

"Anne!"

Koridordan gelen seslenmeyle odanın kapısını açtık. Hülya teyze Âsaf abiye konuştu.

"Tamam oğlum geldik, bir vedalaştırmıyorsunuz.."

"Allah aşkına alt katta oturuyoruz."

Gülmemi serbest bıraktığımda Âminenin de güldüğünü görmüştüm.

"Ay Allâh'ım şimdiki nesil çok aceleci. Beklemeye gelmiyorlar..."

"Öyle Hülya ne yapacaksın artık.." diye karşılık verdi annem.

"Biz çıktık.." diye tekrar seslendi Âsaf.

Sende bir abi bir Âsaf ortaya karışık gidiyoruz bakalım, hadi hayırlısı.

"Âsaaaf.. Ne bağırıp duruyorsun oğlum. Tamam işte geliyoruz. Bir derdin var herhalde senin." Diye söylene söylene daire kapısına gitti Hülya teyze. Koridorun dönüşündeki köşe kısmına saklanıp başımı uzattım. Tam karşıya bakmamla Âsafla bakışlarımız kesişti.

Tövbe ya Rabbim kızım, çek o gözleri.

Kaşlarımı çatıp gözlerimi çektim. Nahamahremden ikinci bakışı sakınmamız farzdı. Eğer göz sakınmazsa diğer azalarda  günaha gaflete meylederdi ve bu döngü maazallah imana kadar dayanabilirdi. O yüzden aman tek bakış deyip umursamamazlık etmemek gerekti.  Onunda başını diğer tarafa çevirip gittiğini görmüştüm. Sonrada apartmanda adım sesleri yankılandı.

Annemlerin yanına gittim, ortam müsaitleştiği için.

"...bizim aloveranın bir kökünü vereyim istersen Hülya, cinsinden mi bilmiyorum bir güzel tuttu..."

"Ay diyorum ya Gülhan, bizim o oda güneş almıyor. Birde seninkileri kötü yaparım. Âsaf gitsinde sonra ayarlayacağım inşaAllah."

"Anne askerden gelmeyecek mi abim? Nasıl konuşuyorsun ya?"

"Ay Allah muhafaza kız! Ne biçim konuşuyorsun. Öyle mi dedim ben, bakarsın askerden gelir evlendiririz artık.." son kelimeleri yüzüme karşı masum tebessümüyle söylemişti.

"Değil mi Gülhan?"

"Gitsin gelsin bi bakalım inşaAllah.."

Âmine'nin koluma koluyla vurmasıyla iyice gerildim.

Arkadaş evlendiriyorsanız evlendirin! Ne bu su altından köprü yürütme çabaları?

Köprü altından su yürütmek olmasın?

Evet her neyse.

Kapıyı kapattıktan sonra mutfağa geçip çaydan kalan bulaşıkları makineye yerleştirdim. Allahtan Âmineyle yemek bulaşıklarını halletmiştik. Abdestimi tazeleyip yatsıyı ta'dil-i erkana riayet ederek yavaş yavaş kıldım. Her bir rukünda gerçekten Rabbimin huzurunda olduğumu hissetmeye çalıştım, hissettikçe utandım, bana bunca verdiği azaya tam manasıyla şükredemediğim için utandım.. Selam verdim, tesbihatımı yapıp saccademi katladım. Günün uzunluğu beni yormuştu. Yatağıma uzandım.

Aklıma gelen rahatsız düşünceyle telefonu çıkardım.

Gelen mesajlara bakıp cevap yazdım. Doğrulup yastığımada yaslanmıştım.

Serra: Aleyküm selam da kimsiniz? Kayıtlı değil?

Saat 12'ye geliyordu. Yazmasamıydım acaba diye düşünürken ilk önce çevrimiçi, sonra yazıyor yazısı düştü önüme.

0537*******: Ben mi

0537*******: Tanıdık birisi 

Alaylı gülümsememle klavyeye dokundum.

Serra: Pekâlâ iyi günler.

0537*******: Serra

0537*******: Dur

0537*******: Bir şey desem

Ard arda gelen mesajlara verilebilecek en kısa cevabı yazdım.

Serra: ?

Yazıyor yazısından sonra ekranda beliren saçma mesaj gözlerimi kamaştırmıştı. Ekran parlaklığı da olabilirdi tabii.

0537*******: Biliyor musun, gökyüzü herkese mavi değil.

Serra: Ne?

0537*******: Meselâ benim için gökyüzü

0537*******:  Senin gözlerinin renginde.

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Aklıma geleni yazıverdim. Ne saçmalıyordu?

Serra: Yeşil gökyüzü mü olur Allâh aşkına?

0537*******: Sen ağlayınca yağmur yağıyor, o yüzden sevmiyorum yağmurları.

Âmine değil miydi?

0537*******: Parlıyor ya gözlerin, sevindiğin zamanlarda. İşte o zaman gün yüreğime doğuyor.

Ya da bu kadar iyi edebiyat yapmayı kimden öğrenmişti?

Serra: Ya  kafa mı buluyorsunuz benimle kardeşim ya? Gökyüzü falan, tövbe Ya Rabbim.

0537*******: Estağfirullah, ne kafası.

0537*******: Ben sadece bil istedim

Gökyüzünün rengini mi?

Serra: Pekâlâ

Uyumak için yan döndüğümde son mesajımı yazmıştım.

Serra: Sana yeşil gökyüzünle iyi günler

0537*******: Serra

Nefesimi verip bir önceki mesajın son mesajım olması hasebiyle WhatsApp'ı kapattım. İnterneti kapatıp yatacakken gelen mesajları indirmiş olduğum panelden okudum.

0537*******: Gitmesen,

0537*******: Yazsan,

Ya gerçekten böyle bir çocuk varsa? Niye yazmıştım ki? Kendi kendime sıkılmaya başlamışken içimdeki pişmanlık daha kuvvetli bir düşünceyle tuz buz oldu. Ben hayatı öyle ekşınlara yer veremeyecek kadar monoton olan bir kızdım. Kesinlikle arkadaşlarımdan birisiydi.

Serra: Ne yazayım, gökyüzümün rengini mi?

Gelen sms dikkatimi dağıtırken bakışlarım panele kaydı. %70'ini harcamış bulunduğum internet paketim moralimi bozarken 3 GB'ın %70'i ne kadar eder diye düşünüyordum.

Önümde hâlâ açık olan WhatsApp'a baktım tekrar umursamazca. Nefesimi serbest bıraktım. Allâh'ım, saçma sapan insanlar için kendi internetimi harcıyordum resmen.

Israrla Âmine olduğunu düşündüğüm için yazmaya devam ettim.

Âmine değilsede merhamet edip yazmayı bırakırdı inşaAllah. Güya bana âşık bir anonim(!) vardı ya karşımda.

Serra: Ya da Âminecim, kardeşle dalga geçmenin cezasını mı?

Serra: Nereden buluyorsun böyle antin kuntin fikirleri, benide saf sanıyorsun da oynatacaktın değil mi?

Serra: Göstericem ama ben sana gökyüzü hangi renkmiş

0537*******: Âmine değilim ama,

0537*******: Onu da dinlerim, sen yeter ki yazda (:

(23:57)

Yeşil GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin