0.8

1.9K 207 62
                                    

Yazıyor...

Çevrimiçi

Yazıyor...

0551*******: Ne?

0551*******: Beni kendinden uzaklaştırmak için yapıyorsun değil mi?

0551*******: Serra, yazmayayım diye uydurduğun bir yalan olduğunu söyle

Serra: Yalan söylemem

Bugün sözlü olduğunu söyledin.

Dolaylı yoldan yalan sayılmaz.

0551*******: Kim?

0551*******: Kimi seviyorsun?

Âsaf'ı.

Serra: Kırmak istemiyorum ama bu yaptığın fazlasıyla yanlış.  Beni sevdiğini iddia eden hakkında bildiğim tek şeyin erkek olması olan bir insanı sevmemi mi bekliyorsun?

Serra: Ki bu bilgilerimde sadece senin söylemenle oluştu.

Serra: Sevmek şurada dursun, seni tanımıyorum. Sen kimsin bilmiyorum.

Serra: Ve sen gelmiş kalbimde kimin olduğunu soruyorsun.

Serra: Söylesene

Serra: Sana neden güveneyim?

Yazdıklarım direk mavi tik olduğu için kötü hissettim. Acaba kırıyor muydum?

Yazmasaydı, buna mecbur bırakmasaydı.

"Devam etsene." diye seslenen Âmineyle düşüncelerimden çıktım. Dizi izlercesine dibime girmiş mesajlarımı okuyordu.

"Hadi Serraaa.."

Gözlerimi devirip yazdıklarımı okudum. Hâlâ çevrimiçiydi.

Yazıyor...

Mesaj gelmesini bekledim fakat tekrar çevrimiçi oldu.

Serra: Bir daha yazma lütfen.

Serra: Kimi sevdiğimde önemli değil.

0551*******: Kimi sevdiğin önemli Serra.

Serra: Söylesem tanıyacak mısın?

0551*******: Belki

Serra: Benden daha güzel yeşillere sahip bir adamı seviyorum.

0551*******: İsmi ne?

Serra: Şuan cidden önemli olan bu mu?

0551*******: İsmi ne Serra?

Serra: İsmini söylersem bir daha yazmayacaksın.

0551*******: Söylersen bir daha yazmayacağım.

Serra: İsmi

Serra: Âsaf.

"Yürü beee! En büyük yenge benim yengem.." diye omzumun üstünden sarıldı Âmine. Ardından devam etti.  "En büyük görümcede ben oluyorum bu durumda sanırım."

Mesajları sildim ve telefonun ekranını kapattım. Telefonu yanıma koyarken nefesimi serbest bırakmıştım. Âmine'nin ışıltılı gözlerini buldu gözlerim. Torunlarını ölmeden evermeye çalışan babaanne azmi gerçektende işe yaramıştı. Bilemiyorum, belki de onun sayesinde fark etmiştim bazı şeyleri.

"Neyse artık ben yukarıya çıkayım. Annem merak etmesin."

"Namaz kılalımda çıkarsın."

"Ben yukarıda kılayım ya.."

"İyi madem çok tuttum bugün seni, haberleşiriz."

"Tamam." dedim ve başımda olan Âmine'in başörtüsünü çıkardım. Kendi siyah eşarbımı yaptıktan sonra çantamı kulplarından elime aldım. Âmine ardımdan geldi.

"Gidiyor musun kızım?"

"Evet Hülya teyze."

"İyi bakalım annene selâm söyle.."

"Aleyküm selâm." arkamı dönüp daire kapısını açacağım sırada Hülya teyze tekrar seslendi.

"Âsaaf!"

"Efendim!"

Kapının kapanma sesinden sonra asansöre yöneldim. Bir katta olsa çıkacak hâlim yoktu. Kapı tekrar açılıp Âsaf çıktığında bakışlarım takılıp kalmıştı. Yorgunlukla gözlerimi çekmek için çabaladım. Bana doğru -asansöre doğru- adımladığında beni görmesiyle ilk önce durdu. Bakışlarımızın kesişmesiyle kalbimin ritmi hafiften değiştiğinde ikimizde -daha çok ben bir iki saat öncesinde rezil olmanın verdiği utançla- başımızı çevirmiştik.

Onun aşağıya ineceğini tahmin edip kendim merdivenlere yöneldim. 4 kat merdiven inmesine dayanabilecek kadar merhametsiz değildim.

Âsaf olduğu için asla değil.

Yoo, gayette değil. Diğer insanlara da 4 kat merdiven indirecek kadar merhametsiz değilim.

Belki trafik lambası olabilir.

"Serra.."

İsmimi duymamla ikinci basamakta durdum. Ona döndüm. Basamakları tekrar inerken "Efendim.." diye mırıldandım.

Şimdi ayvayı yedik kızım, asıl rezillik nasıl olurmuş şimdi göreceğiz.

Ben sözlüysek benim niye haberim yok ya da iki üç aya evlenme teklifi mi ettin şimdi bana gibi rezilliklerimi söylemesini beklerken o "Nasılsın?" dedi.

Nasılsın mı dedi?

"Elhamdülillah iyiyim."

"Şey.. Seninle daha önce hiç bu konu hakkında konuşmadım. Şuan yeride değil belki ama.. ailelerimizin isteklerinden seninde haberin var.."

Saçma heyecanımın yerini kırgınlık aldı. Ailelerimizin isteği derken kendisinin istemediğini mi belli etmeye çalışıyordu?

"Ailemiz istiyor diye benimle evlenmek zorunda değilsin, kendin istemiyorsan böyle bir şey yapma lütfen." derken buldum kendimi.

"Seninle evlenmeyi istemesem sözlüsüyüm dediğin arkadaşıma doğruyu söylerdim.." dedi sesindeki bariz neşeyle.

"Yani şey.." diye saçmalamaya başladığımda devam edemeyeceğimi anlamıştı sanırım ki konuştu. İçten içe mutluluğum artarken söylediklerini dinledim.

"Bende sana tamda bunu söyleyecektim.. Eğer sırf ailelerimiz istiyor diye böyle düşünüyorsan.. Yani mecbur değilsin."

"Mecbur olmadığımı biliyorum." derken ilk defa başımı kaldırdım tepkisini ölçmek için. Bakışlarının yüzümde olması beni şaşırtırken merdiven boşluğunda konuştuğumuz konuya yanıyordum.

Sözlüsüyüm diye üstü kapalı ilanı aşk etmişken şimdi ne bu ağırdan alma kız tavırları?

Öyle dedim diye nazlanmayayım mı hiç? Benim de bir itibarım var.

"Pekâlâ.." dedi gergince.

Arkamı dönüp merdivenleri çıkmaya başladım. Asansörün açılması için tekrar tuşa bastığında sesini işittim.

"Dikkat et kendine."

Yüzümde tebessüm belirirken başımı salladım olduğum yerde.

Sanki onu sevdiğimi kabullenmemle bir iç savaş başlatmıştım içimde.

*

Buraya yazayım derken Yüreğimdeki İslâmın soru cevabını tamamlayamamış bir yazar bırakıp gidiyorum.

Selâmetle 🐳

Yeşil GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin