Sakince elime aldığım telefon Âmine'nin muhteşem ötesi sesiyle elimden düşerken o anı zihnime kaydetmemek adına gözlerimi kapatmıştım. Nefesimi bırakıp koltukta olmasına ve haporlörde olmamasına rağmen sesini duyurabilen arkadaşıma kulak verdim.
"Serra acil, acayip acil bir şekilde hazırlanman lazım. Annemler çarşıda işleri vardı ve son anda yüzük almak akıllarına geldi. Seninde gelmen lazım. Abimide arayacağım kapatıyorum."
Allâh'ım daha normal bir görümce olamaz mıydı?
Annemden izin alıp feracemi giydim. Başörtümü yapıp çantamı yanıma aldıktan sonra Âmine'yi aradım. Üçüncü çalışta açmadığı için aramayı kapatıp aşağı inmeye karar verdim.
Yüzük alacağız demişti değil mi? Bunun düşüncesi bile kalbimi ısıtmaya yetiyorken şimdi parmağımda, parmağında bir âlâmet mi olacaktı?
Hani sahipli bu adam, lise arkadaşı olsanızda uzak durun gibi bir şey.
Yüzümdeki gülümsemeyle apartmandan çıktığımda Âsaf hariç kimsenin gelmediğini gördüm. Beni fark etmediği için apartmana geri girmeyi düşündüm. Tek başımıza olunca çok geriliyordum ben ya.
Ben apartmanın tam kapanmamış kapısına yönelip sessiz sessiz planımı uygularken kapının içeriden açılması ve apartmanımızın sakinlerinden olan ikizlerin çıkması saniyeler içinde gerçekleşti.
"Ya hem bu benim, sana demedim mi? Kendi cüzdanını alsaydın!"
"Ne olacak Ece versen, ya söz diyorum bir daha o saçma salak bebeğe bıyık yapmam.."
"Sensin saçma salak!! Çocuğum o benim Ege, düzgün konuş!"
"Aha! Salak dediii, saaalaak dediii! Anneme diyeceğim!"
"Yaa..!" Diye ağlamaya başlayacakken Ece beni farketmesiyle yüzünü iyice üzgün hâle sokarak yanıma geldi. Tabii bu sırada ben apartman kapısından uzaklaşmış onları izlemekteydim.
"Serra abla ya! Bir şey desene ben salak demek istemedim!"
"Deedin, deediiin.."
"Ege ne ayıp, öyle dalga geçilir mi kardeşinle?"
"Geçilir işte. Bak geçiyorum Serra abla.." Ege daha çok gülerken Ece iyice ağlamaya başlayıp feracemin eteğine yapışmıştı.
"Gel bakayım buraya, hanımlara öyle davranılır mı hiç?" Âsaf'ın burada olduğunu unutmuş kalbim birden heyecanla atmaya başladığında sesini duymanın özleminide hissettim nedense. Onu görmeyeli, duymayalı o kadar çok olmuş muydu?
Özleyecek kadar.
Ege somurtarak Âsaf'ın yanına gittiğinde Ege'yi takip eden gözlerim onunla konuşmak için onun boyuna gelmiş Âsaf'a ulaştı.
Gülümseyerek çektim bakışlarımı.
Ellerim Ece'nin saçlarındayken o Ege'ye abi nasihati veriyordu.
"Bak aslanım, Ece naziktir öyle dalga işine gelemez. Senin gibi değil o, bak ağlıyor. Onun ağlamasını seviyor musun?"
"Ama Âsaf abi, o da parasından bana vermiyor."
"Ama Âsaf abi o kendi parasını hemen harcadı ben bugün için saklıyordum.... Bebeğime toka alacaktım yaaa!!" Diyerek ağlamasını sürdürdü. Bu kadar çok ağlaması normal değildi bir çocuğa göre evet. Ama Ece'ye alışmıştık. O her şeye hüngür hüngür ağlama kapasitesine sahip bir kızdı.
"Gördün mü Ege? Toka alacakmış."
"Of ya! Of, of! Ece hep ağlıyor diye o mu haklı!? Bende ağlasam haklı mı olacağım! Neden bana kızıyor herkes!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Gökyüzü
Short Story0537*******: Biliyor musun, gökyüzü herkese mavi değil. ٠ Kitap son bölümün hâtırına Wattpad'den kaldırılmamıştır. ٠ 05.02.2021 - 25.02.2021