1.6

1.9K 194 124
                                    

"E kek yap kalkta.."

"Âmine ben canım sıkılıyor mu diyorum?"

"Evet.."

"Ya öyle değil, of.."

"Ne diyorsun ya? Sende iyice abim gibi oldun. Canım sıkıldı canım sıkıldı diye geziyor evde. Sonra.." devamını getirmediği için kaşlarımı çatıp sordum.

"Sonra ne?"

"Ne bileyim sonra ne yaptığını. Bir daha görmemek için odama giriyorum. Ne negatif insanlarsınız.."

Nefesimi serbest bıraktım. Ardından koltukta ayaklarını uzatmış sakız çiğneyerek oyun oynayan Âmine'den gözlerimi çevirdim.

Abini özledim desem dilinden kurtulamazdım ki, ne demememi bekliyorsun.

Ayaklanıp mutfağa geçtim. Mutfağın tam karşısında olan Âsaf'ın odası bana göz kırparken saçmalamamak adına kapıyı kapattım.

O evde değilken onun evinde olmak güzeldi. Ciddi ciddi kek yapmak için yumurta ve sütü dolaptan çıkardım.

Kapının açılmasıyla başörtümü düzeltmeye yeltensemde gelenin Âmine olmasıyla vazgeçtim. Evde zaten Hülya teyze, Âmine ve ben vardık.

"Yapacaksan limonlu yap.."

"Niye?"

Sandalyelerin birini çekip oturduğunda cevap verdi. "Gerçi sen ne yapsan abim en sevdiği şeymiş gibi yiyor ama limonlu kekini ayrıca sevdiğini söylemişti."

"Gerçekten mi?" derken gülümsedim kocaman. Dolaptan limonda çıkardım. Yumurtayla şekeri çırparken gözlerim elimdeki alyansa değdi. Daha bir mutlu oldum, bir benzerinin onda olduğu düşüncesiyle.

Yüzükleri takalı çok olmamıştı. Yüzükler takılırken feracemi ve siyah başörtümü yapmıştım. Ne olursa olsun, nikah değilse hiç bir şey sayılmazdı.

Bu arada Âsaf'ın yüzüğü gümüştü. Çünkü bildiğiniz üzere erkeklerin ipek giymesi ve altını takı olarak taşıması Râsulullah Efendimiz tarafından yasaklanmıştı.

Hazret-i Ali'nin rivayetine göre, bir defasında Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi ipek bir kumaşı sol eline, bir parça altını da sağ eline aldı. Sonra bunları elleriyle yukarı kaldırdı, orada bulunanlara gösterdi ve şöyle buyurdu:
"Şu iki şey ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir."
İbni Mâce, Libas: 19.

Abdullah bin Abbas'ın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi zatın elinde altından bir yüzük gördü ve onu parmağından çıkardı, attı. Daha sonra şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz ateşten bir kor alıyor da, onu eline koyuyor."
Resulullah sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi gittikten sonra orada bulunanlar yüzük sahibine, "Yüzüğünü yerden al da onunla faydalanırsın." dediler. Fakat o zat, "Hayır, vallahi onu ebediyyen almam. Çünkü onu Resulullah sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi attı." dedi.
Müslim, Libas ve'z-zînet: 53.

"Sahabîlerden bir zat Resulullah'a sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi geldi. Elinde tunçtan bir yüzük vardı. Resulullah sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi ona hitaben,
'Ne oluyor, sende putların kokusunu seziyorum.' buyurdu. Bunun üzerine o zat elindeki yüzüğü attı. Sonra parmağında demirden bir yüzük olduğu halde geldi. Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi,
'Ne oluyor, senin üzerinde cehennem ehlinin zinetini görüyorum.' buyurunca, o zat parmağındaki yüzüğü fırlattı. Bunun üzerine o zat,
'Ya Resulallah sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi, nasıl bir yüzük takayım?' diye sordu ve Peygamberimiz de sallâllahu aleyhi ve alâ elihi ve ashâbihi
'Gümüşten bir yüzük tak, bu da miskali (yaklaşık 3,5 gramı) geçmesin.' buyurdu.
Ebû Davud, Hâtem: 4.

Yeşil GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin