28. BÖLÜM: YAŞA FENERBAHÇE

31 9 8
                                    

(8 gün sonra)










Bora ile evlenmemize 2 gün kaldı fakat biz hazırlıklara yardım etmek yerine neredeyiz? Tabii ki de, hep gitmek istediğim yerde, rüyalarımı süsleyen yerde. ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU STADYUMUNDA.

Allah'ım, heyecandan ölen ilk insan olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum galiba.

Boranın yanında, gözlerim formamda, elimde bastonum, ruhumun sembolüne doğru son adımımı da atarak içeri girdim.

Içeri girdiğim zaman ben Boranın koluna girdim ve beraber Fenerbahçe taraftarlarının arasına karıştık.

Yerlerimize oturduğumuz zaman çantamdan telefonumu çıkardım ve saati dinledim. Saat 18.58 idi. Maçın başlamasına tamı tamına 2 dakika kalmıştı. Futbolcuların ısınma antrenmanları neredeyse bitmişti.

10 dakika sonra Mesut Özil'in attığı gol ile Galatasaraya karşı 1 0 öndeydik.

2, 3 derken 4. golü de atmıştık.
Ve nihayetinde ilk yarı sona ermişti.

O gol coşkusununasıl tarif edebilirim, inanın bilmiyorum. O kadar güzel seviniyorlar ki taraftarlar, insanlar sırf onların yüzlerindeki ifadeleri görmek için bile gelebilirler maça.

İlk yarı biter bitmez telefonum çalmıştı.

Zor da olsa çantamdan çıkarıp Kimin aradığını ekran okuyucumdan öğrendim. Arayan Tolga abimdi.

Tolga: Işıl'ım nasılsınız? Uf onlar ne güzel gollerdi değil mi ya, vallahi Yüreğim hopladı. Bir de siz stadyumdasınız. Allah bilir Siz nasıl heyecanlanmışsınızdır. Ha bu arada damat, sen nasılsın?

Gece: Abi biz iyiyiz. ve gerçekten onlar çok güzel gollerdi. Bizim de burada yüreğimiz hopladı. Taraftarlar nasıl sevinçli bir görsen?

Tolga: Seslerden anlayabiliyorum zaten güzelim.

15 dakika boyunca konuşmuştuk.

Gece: Abi ikinci yarı başlıyor hadi biz kapatalım.

Tolga: Tamam canım.

Telefonumu kapattıktan sonra hemen çantama koydum. Ve Ellerimi önümde birleştirerek Bora'nın maçı anlatan sesini dinlemeye başladım.

"Altay, sen ne harika bir adamsın ya. O kurtarışlar neydi be!"

Bu tür tezahüratlar kulağıma geldikçe zaten içten olan gülümsemem iyice içtenleşiyOrdu. Böyle tezahüratları duymayı gerçekten çok seviyordum.

Biz Fenerbahçe taraftarları öğle bağlıydık ki bu takıma, yabancı takımlar bile hayranlıkla dinliyorlardı tezahüratlarımızı.

Bazen düşünüyordum "Eğer Fenerbahçe olmasaydı hangi takıma böylesi bağlılık duyardım" diye.

Sonra o takımlar öyle şeyler yapıyorlardı ki, değil bağlanmak, o takımı tutan taraftarlara Acımak geliyordu içimden.

Aslında, taraftarlara değil de, takıma acımam gerekiyordu.

Bazı taraftarların fazlasıyla argo ve küfür kullanıyor oluşları, tuttukları takıma acıma sebeplerimden en büyükleri arasındaydı.

Eğer bu içimden düşündüklerimi diğer takımların taraftarları duyuyor olsaydı, kesinlikle fena halde linç yerdim. Fakat benim düşüncelerim bu yöndeydi. Onların düşünceleri ise tam tersi yönde olabilirdi. Bu beni ilgilendiren bir durum değildi.

Altay Bayındır'ın yaptığı kurtarışlar sonucunda Kadıköy Şükrü Saraçoğlu stadyumu Fenerbahçe taraftarlarının alkışları ve tezahüratları ile inliyordu. Gerçekten Altay Bayındır transferi bizim için çok büyük bir avantajdı. Altay'ı zaten çok seviyordum.

Maçın bitiminde Galatasaray'a karşı 8 0 yenmiştik.

Mesut Özil 2 gol atmıştı. Diğer 2 gol Yunanistan'a Yani Dimitrios Pelkas' a aitti. Altay Bayındır'ın kaleden kaleye attığı gol emindim ki çok ses getirecekti. Aklıma Rüştü geldi. Neyse, Nazım Sangare'nin attığı 2 gol ile 7 0 öndeydik. Son gol de Caner Erkin'den gelmişti.

Maç bittikten sonra Bora ile birlikte ayağı kalktık ve beraber Futbolcuların olduğu yere doğru ilerledik.

Nihayet Trabzona gideceğimiz uçağa binebilmiştik. Mesut'tan aldığım formayı sıkı sıkı elimde tutuyordum.

Bora ile koltuklarımıza oturduk.

Eve giderken düşündüğüm tek şey, Mesut'tan almış olduğum formaydı.

Ha bir de!.. Yakında Bora ile EVLENİYORDUK.

















Yeni bölümde görüşmek üzere.

"AURORA" (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin