22. BÖLÜM: FINDIK

30 8 0
                                    

Sabah uyanır uyanmaz Yattığım Yer Yatağından kalktım ve yatağa katladım. Sonra da Karadeniz'in yöresel kıyafetlerini giydim. Yani şalvar, onun üstüne bir üst ve hırka.

Katladığım yer yatağanı elime aldım ve kapıyı açarak yattığım odadan çıktım.

Sonra da anneannemin: "Günaydun güzel kizum" diyen sesini duydum.

Ben de: "günaydın Anneannem" dedim.

Anneannem yanıma gelip elimdeki yer yatağını aldı ve dolabın içine koydu.

Trabzon'da insanın canı asla sıkılmazdı. Her gün ayrı bir iş yapılırdı. Fındık ve çay toplamak da bunlardan birkaçıydı. Bugün de fındık toplamaya çıkacaktık.

Ben bunları düşünürken Anneannem beni Kolumdan çekiştirerek Mutfağı getirdi.

Kuzenlerim Dicle ve Yağmur da bizi ziyarete gelmişlerdi. Onlarla da Sarılıp hasret giderdik. Sonra da kahvaltıyı hazırlamaya başladık.

Anneannem kuymak tavasını da masaya koyduktan sonra kahvaltı Soframız hazır olmuştu.

Herkes gelince beraber sofraya oturduk ve kahvaltımızı etmeye başladık.

Karadeniz'in mis gibi demli çayını, kuymağını, kara lahana sarmasını. Her şeyini çok özlemiştim. Bu yüzden iştahla yemek yiyordum.

Anneannem gülerek: "Kizum yavaş ye. Boğulacaksun da" dedi.

Ona sadece gülmek ile yetindim.

Anneannemi de çok seviyordum. Her zaman gülen bir kadındı. Neşesinin yerinde olmadığı bir an yoktu. Hep mutluydu.

Yemeklerimizi bitirince ben: "Hanife Sultan, Recep bey! Neler yapıyoruz bugün" dedim.

Dedem de: "Kizum bugün finduk toplayacağuz da bileysun. Onun dişunda bir şey yapmayuz herhalde" dedi.

Sonra biz kızlar masayı topladık. Bulaşıkları yıkadıktan sonra hazırlandık ve Fındık bahçesine Doğru yol aldık.

Fındık bahçesine geldiğimizde sepetimi sıkı sıkı tuttum ve ağaçlardaki fındıkları toplamaya başladım.

Tabii topladığım fındıkları sepete koymaktansa birilerinin kafasına attığım iddiaları kesinlikle doğrudur. Bunu söylemeden geçemeyeceğim.

Sonunda Dicle'nin kafasına attığım fındık ile Dicle beni kovalamaya başlamıştı.

Ben de tabii bir Karadeniz kızı olarak ağaçların tepesinde geziyordum.

Benim olduğum ağaca doğru gelen ayak sesleri duyduğumda hızlıca ağaçtan atladım ve karşıdaki ağaca doğru koşarak tırmandım.

Fakat ağacın bastığım dalı o kadar sağlam değilmiş ki ben basar basmaz kırılmıştı.

Kendimi bir anda kalçamın üstünde yerde bulmuştum. Acı ile inlerken Dicle de yanıma gelerek yere oturdu Ve: "Şimdi Üzüleyim mi sevineyim mi Söyle Gece abla" dedi.

Ben ayak bileğimi tutarken: "İstediğini yap Dicle, ama önce benim ayağa kalkmama yardım etsen iyi olur" dedim.

O da gülerek kolunu omzuma attı ve beni yavaşça ayağa kaldırdı.

Benim bir taşın üzerine oturmama yardım ettikten sonra elimdeki sepeti aldı ve Yanımızdaki ağaçların üzerinde duran fındıkları toplamaya başladı.

Birkaç dakika sonra sepeti bana verdi. Sepet ağzına kadar fındık doluydu.

Sonra da: "Hadi Abla bunları eve götürelim, Bugünlük bu kadar yeter bence" dedi.

Fındık bahçesindeki Herkes evlerine dağılmıştı.

Bizde evimize geldikten sonra fındıklarla dolu sepetlerimizi masanın üzerine bıraktık. Akşam yemeğinden sonra annem ve Anneannem bunları kestaneler ile birlikte sobada kavuracaklardı.

Akşam yemeğimizi de yemiştik Nihayet.

Yemekten 1 saat sonra Dicle ve yağmur çay demlemişlerdi. Annem ve anneannem de sobanın üzerinde bugün topladığımız fındıkları ve kestaneleri kavuruyorlardı.

En sonunda fındıklar ve kestaneler hazır olunca hepimiz için ayrı ayrı tabaklara koydular. Annem bana benim tabağımı verdi.

1 fındığı ve 1 kestaneyi ağzıma attıktan sonra sıcacık çayımdan Bir yudum aldım.

Bu evde geçirdiğimiz bu saatleri çok seviyordum. Mis gibi çay, fındık ve kestane eşliğinde sohbet etmek gibisi yoktu.








yazara iltifat serbesttir:). Yeni bölümde görüşürüz.

"AURORA" (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin