Biraz daha yürüdükten sonra durdum ve etrafa baktım. O şeyi, bedenimden ayrılmayı nasıl yaptığımı bilmiyordum. Çok garipti. Çembere yaklaşmadan durmuştum. Mert aniden bana doğru koşmaya başladı. Bana sarılacaktı.
Ama o bana ulaşamadan, "Mert fazla yaklaşma. Ateş bu. Sana zarar verebilir." dedim.
Aniden durdu ve bana sıcacık gülümsedi. "Yaşıyorsun." dedi gülümseyerek, yüzünde göz yaşlarının yolu vardı, gözleri şişmişti ağlamaktan.
"Evet. Yaşıyorum." dedim.
"Ben söylemiştim demeyi sevmem ama söylemiştim." diye atıldı Can hemen lafa.
"Evet." dedik hem Mert hem ben. Biz bunu konuşurken aniden çemberin dışından bir gürültü geldi.
İki kişi yüzü ve üzeri kan içerisinde bir adamı sürükleyerek bize doğru getiriyordu. Dikkatli bakınca bu kişinin Murat olduğunu gördüm. Ah yazık (!) demek dövülmüş. Ben onu incelerken o gözlerini açtı ve etrafına baktı. Beni görünce gözleri korku ile büyüdü. Ben Murat'a bakarken, "Mert. Sana göstermem gereken bir şey var." dedim Mert'e.
"Göster o zaman." dedi sesinde bir alaycılık vardı.
"Bu anılarımda beynime girmen lazım." demem ile beynimden "Ben zaten her zaman buradayım tatlım." diye bir ses duydum.
"Bu siz gelmeden önce hücrede yaşadıklarım." dedim içimden ve ona neler yaşadığımı gösterdim. Murat'ın onun hakkında söylediklerini falan gösterdim.
Ona anılarımı izletirken Murat'a bakıyordum ama beynimden onu hissedebiliyordum. Birden onun anımda bir yeri durdurduğunu hissettim. Dönüp ona bunu neden yaptığını soracak zamanı bulamadan o, "Demek beni sevgilin olarak görüyorsun." dedi sesinde bir sırıtış hissettim. Koyun can derdinde kasap et derdinde resmen. Ben ne gösteriyorum o ne anlıyor.
Ben daha bir şey diyemeden Mert, Murat'a doğru yürümeye başladı. Murat hala bana korku dolu gözlerle bakarken Mert, Murat'ın önünde dikilince gözlerini ona çevirdi. Ama Mert'e bana baktığından daha farklı bakıyordu. Daha az korku mu, desem yoksa nefret mi bilemedim. Sanırım ikisi karışıktı.
Mert bir şeyler söyledi ama bu kadar uzaktan pek anlayamadım. Murat'ta bir şeyler söyledi. Mert, Murat'a yumruk attı ve Murat yere yığıldı. Mert, Murat'ı taşıyan adamlara bir şeyler söyledi ve yanıma geldi.
Yanıma gelince elimi tutup beni çembere doğru yönlendirdi. Yönlendirirken beynimden, "Demek bana beynini açacak kadar güveniyorsun." dedi.
"Sadece bir anı Mert. Abartma." dedim içimden. Çemberin bir kısmında durduk. Fark ettim ki durduğumuz yer o beni görünce bayılan kızın olduğu yere yakındı. "Hem sürekli beynimde değil misin?" dedim alayla onun sözlerinden alıntı yaparak. O ise cevap vermedi.
Daha ben ne yaptığını anlamadan Mert elini belime uzattı ve beni yanına çekti. Bunu nasıl yaptığını anlamadım. "Mert! Sen ne yapıyorsun? Ya seni yaksaydım?" diye bağırdım içimden beynine doğru.
"Merak etme. Gücüm ile kendimi koruma altına aldım." dedi.
Ona bir şey olmadığı için mutlu olmuştum ve belimdeki elinin verdiği hissin keyfini çıkarıyordum. Eli belime değer değmez vücudumu elektrik çarpmış gibi hissettim. Tüylerim diken diken oldu. Bir ateş elini koyduğu yerden çıkıyor ve bütün vücudumu dolaşıyordu. Onun teni ile benim tenim temas ediyordu sonuçta.
Yavaşça dönüp ona baktım. O ise bana bakmamaya çalışıyordu ama ben ona bakınca, o da bana baktı ve göz göze geldik. Onun gözlerine bakınca da benim hissettiğim hislerin aynısını gördüm. Gözlerini ilk kaçıran o oldu ve bana önümdeki bir kişiyi gösterip, "Miray seni herkes ile tanıştırayım. İlk olarak Melek. O hava." dedi Mert.
"Mert neden böyle davrandı?" dedim içimden ama o hava sözünü duyunca hemen kıza döndüm ve uzattığı elini sıktım. Kız minyon biriydi. Saçları kahverengiydi. Gözleri de kahverengiydi ama dikkatli bakarsanız arada renk değiştirdiklerini görebilirdiniz. Bazen mavi ama buz mavisi değil gök mavisiydi. Can'ın sevdiği renk gibiydi. Tam anlayamadım. Çünkü; gözlerinin rengi saniyeler ile renk değiştiriyordu. Bazen ise kahverengiydi ama çoğunlukla maviydi. Üstündeki giysiler kir içinde kalmıştı.
Kızı incelemeyi bırakıp, "Merhaba Melek. Ben Miray." dedim. Tabi o da beni inceliyordu.
O da beni incelemeyi bırakıp, "Biliyorum. Umarım iyisindir. Bu arada harika görünüyorsun." dedi gülümseyerek. Gülümseyince kızın yüzü aydınlanmıştı ve çok şirin görünüyordu.
Birden kızın yanında Can belirdi ve "Ups... Umarım bu kötü olmaz." diye mırıldandı. Can'a dönüp baktım ve onun gözlerinin Melek'e sabitlenmiş olduğunu gördüm.
Ona hayran hayran bakıyordu. Ben aniden bir şey fark ettim. Can Melek'ten hoşlanıyordu. "Aman Allah'ım. Sen ondan hoşlanıyorsun." diye bağırmak vardı ama ben can dostumu hoşlandığı kızın önünde rezil edemezdim. Melek'in de ona olan bakışları Can'dan hoşlandığının belirtisiydi. "Ben bunların arasını yaparım." diye düşündüm ama bana bir ses karşı çıktı.
"Miray bence aralarına girme. Su akar yolunu bulur. Şimdi sen aralarını yapacağım diye bozarsın falan, bir de onunla uğraşamayız." dedi Mert.
"Haklısın." dedim ve ilerlemeye başladık. Can ondan hoşlandığına göre kız iyi biri olmalı.
Yan tarafa gelince Mert etrafına baktı. Sanki birini arıyormuş da bulamamış gibi. "Can, Esra nerede?" diye sordu Can'a dönüp.
"O, Miray'ı görünce fenalaştı ya onu götürdüler herhalde dayanamadı kızcağız." dedi.
"Kim bu kız?" diye sordum bende.
"Toprak olan oydu." dedi beni yanına iyice yaklaştırıp kulağıma fısıldadı.
"Şu bayılan." diye fısıldadım onun dudaklarına doğru. Beni yine etkisi altına almıştı.
Yandan bir, "Öhm öhm. Aile var." diye sesler geldi. Mert benden uzaklaşmadan başını kaldırıp baktı, bende baktım. Can bize sırıtarak bakıyordu.
"Ne var? İnsan sevgilisini öpemez mi?" dedi Mert gülümseyerek beni iyice yanına çekip.
"Oooo. Miray? Benim bundan niye haberim yok?" diye sordu Can yalandan bir sinir ile.
"Benim de bundan haberim yoktu." dedim. Daha sonra Mert'i çimdikledim ve "Bunu daha sonra konuşacağız." dedim.
Mert hemen beni kendinden uzaklaştırdı ve "Bunu söyleyen sendin." diye mırıldandı.
"Onu düşünmeden söylemiştim. Yanlışlıkla oldu." dedim.
"Zaten gerçek duygularda aniden ortaya çıkar." dedi ve ben daha konuşamadan beni diğerleri ile tanıştırmaya devam etti. Beni kurtaran herkes ile tanıştım.
İlk önce Rüzgâr ile tanıştırdı beni. Yakışıklı çocuktu. O yemyeşil rengi gözleri çok güzeldi. Kahverengi saçları vardı. Uzun boyluydu. Rüzgâr anladığım kadarıyla Mert'in can dostuydu. Tamam, Emir, Serkan, Aras, Emre ve Selçuk'ta Mert ile yakın arkadaştılar ama benim gözlemlediğim kadarıyla Rüzgâr, Mert'e daha yakındı. Bu arada Murat'ı taşıyanlar Aras ve Emre'ydi. Onlara Murat'a ne yaptıklarını soracaktım ama bana cevap vermeyecekleri belliydi. Ben de sormaktan vazgeçtim
Tabi birkaç kız da vardı ama anladığım kadarıyla Mert'ten yüz bulamayınca kendilerine erkek arkadaş edinmişlerdi. Erkek arkadaşlarını da bu grup için eğitiyorlardı. Bu kızlar, Edis, Yeliz, Melda, Mısra, ve Ayça'ydı. Ben son Ayça ile tanışırken birden çok garip hissedip Mert'e baktım ve "Mert..." deyip yere yığıldım. Sanırım enerjimin tümünü harcamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Kız #Wattys2015
FantasyO sadece babası kalp krizinden ölmüş ve annesiyle 8 yıldır yaşayan bir kızdı. Ama hayatı birden o kadar değişti ki. İlk önce bir çocuk çıktı karşısına 'seni bulacağım' dedi. Ama kız korkmadı ve okulun ilk günü o kadar garip bir olay yaşadı ki hayatı...