Beni öylece bıraktığına inanamıyordum. "İyi." diye bağırdım ve yürümeye başladım. Yürürken bir yandan da konuşuyordum. "Geri zekalı. Yani tanışalı bir gün oldu ama o benden hemen hoşlanmaya mı başladı? Bu olmuş olmaz değil mi? Yok canım nereden olacak. O gibi şeyler ancak dizilerde olur."
"Gerçekten birden hoşlanmış olmaz mı? Hem beni uzun zamandır izliyorsa hareketlerimden davranışlarımdan etkilenmiş olabilir. Ben de kabul ediyorum şimdi onu görünce etkilenmedim değil ama bu kadar da değil bence benim duygularım." diye konuşurken eve geldim.
Aslında biraz garipsemedim değil. Bir anda ormandan Mert'in çıkmasını veya beni takip ederken beynimden konuşmasını bekliyordum. Ama olmadı. Anahtarı kapıya soktum ve kapıyı açtım. İçeri girmeden önce fark ettim ki yine biri beni izliyordu. Kapıyı sıkıca kapattım ve kilitledim.
Odama girince bütün perdeleri çektim ve pijamalarımı giydim. Biraz uykum gelmişti. Tam yatağa girecekken masamın üzerindeki mor renkli defteri fark ettim. Mor asla gözümden kaçmaz. "Herhalde annem aldı." diye düşünüp defteri açtım. İçinde hiçbir şey yazmıyordu. Elime bir kalem aldım. Ve yatağa oturdum. Bu deftere içimdeki her şeyi yazacaktım. Derin derin nefes aldım. Ve yazmaya başladım.
"Ben Miray. 15 yaşındayım. Babam ben 5 yaşındayken öldü. Babam öleli 13 yıl oldu. Aslında 18 yaşımda olmalıyım. Ama aralıkta doğduğum için yaşım küçük. Benim doğum günümden 2 hafta sonra ölmüştü babam. O günü en ince detayına kadar hatırlıyorum. Ben kahvaltımı etmiş televizyon izliyordum. Annemle babamda kahvaltı ediyordu.
Televizyon izlerken birden içime kötü bir şey olacakmış gibi bir his doğdu. Hemen dönüp babama ve anneme baktım. Birden babam yere yığıldı. Ne olduğunu anlamamıştım. Annem hemen masayı itti ve ağlamaya başladı. Bir yandan bağırıyordu babamı tutup, yardım edin diye. Ben ise öylece babama bakıyordum. Ellerimi sertçe koltuğa bastırmıştım ve ağlıyordum. Bir komşumuz annemin feryatlarını duymuş ve hemen gelmişti. Babamın halini görünce ambulansı aramıştı.
Gitmeden önce babamın ağzından 'Ewilwan' diye bir kelime döküldü."
Cümleyi bitirir bitirmez kalem elimden düştü. Bunları yazmaya dayanamıyordum. Gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı ama ben fark etmemiştim. Bunları yazmak o günü tekrar yaşamak gibiydi. Hesaplayınca babamın ölüm yıl dönümüne 3 ay kalmıştı. Benim doğum günüme ise 2,5 ay kalmıştı. Daha çok ağladım. Göz yaşlarımı silmedim. Onlar benimdi. Benim bir parçamdı, anılarımdı.
Ben böyle düşünürken karşımda aniden Mert belirdi. "Ağlama." dedi bana yalvaran gözlerle bakıp.
"Neden ağlamayım? Bana geçerli bir sebep ver." dedim. Bu da nereden çıktı diye düşünmedim nedense, artık her şey normal gelmeye başlamıştı. Bu nedenle sanki karşımdaymış gibi sakince cevap verdim.
"Benim için ağlama." dedi ve kayboldu.
"Gerzek." dedim. Sonra derin derin nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım. Biraz sakinleşince kalemi aldım ve yazmaya devam ettim.
"Devam etmek istemiyorum. Onun yerine sonra olanları anlatayım. Eve geri geldiğimizde ben oturduğum koltuğa baktım. Orada iki yanık vardı. Yaklaşıp bakınca ellerimin izinin çıktığını gördüm. Hemen üstüne bir bez koydum ve o izleri sakladım.
Daha sonra kendimi bütün duygulara kapattım. Çok az güldüm.
Ama bir gün kötü bir şey oldu. Babamın ölümünden sonra annemle dedemlerin evine kalmaya başlamıştık. Bu olay babamın ölümünden 2 yıl sonra gerçekleşti. Dedem hep diğer kuzenlerimi severdi. Beni hiç sevmezdi. Bende neden beni sevmiyor acaba diye kendi kendime hep sorardım. O gün salonda kuzenim Cem, dedem ve ben oturuyorduk. Dedem Cem'i kucağına almış seviyordu ben ise onları izliyordum. Dedem bir ara lavaboya gitmişti. Cem hemen yanıma gelip, "Dedem seni hiç sevmiyor. Bana söyledi. Çünkü sen geri zekalıymışsın." dedi gülümseyerek.
Ben hemen ceketimi aldım ve koşarak evden çıktım. Evet o yaşta bile bu durumla yüzleşmek yerine kaçmayı seçmiştim. 7 yaşındaki çocukken bile bunu düşünüyor ve o evden, sevilmediğim yerden kaçmayı seçiyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Boş bir parka geldim ve bir banka oturdum. Cem'in sözlerini düşünürken, "Geri zekalıymış. Asıl sen geri zekalısın." dedim sinirle. İyice sinirlenmeye başladım. Ben sinirlenirken etrafımda bir ateş çemberi oluşmaya başladı. Ben hiç korkmadım, sanki ateş benim bir parçammış gibi onu izledim, içimdeki ateşle karışmasını hissettim. Ben sinirlendikçe ateş çemberi büyüdü. Bir süre sonra benim sinirim dindi ve çember küçüldü, küçüldü en son kalbime girdi. Bu olaydan sonra ne zaman beni sinirlendirecek bir şey olsa kendi kendime sakin ol dedim.
Ama kendimi şu aralar çok yalnız hissediyorum. Annem benimle hiç ilgilenmiyor. Sadece Can var benimle ilgilenen. Bunları sadece Can'a anlattım, tabi ki ateş ile ilgili kısımlar hariç. Başka kimse bilmiyor. Belki de Mert'e söylediğim sandık budur. Belki de değildir. Ama o anılarımı sadece Can biliyor.
Bir de şu Mert var. Daha yeni tanıştık ama sanırım bana âşık oldu. Ben ise kendimi her zaman kapalı tutmalıyım. Yoksa insanlara zarar veririm. Çünkü genellikle değer verdiğim insanlar benden ya uzaklaşır ya da bir süre sonra benden nefret etmeye başlıyorlar. Bunu anlamıyorum. Sanırım ateş veya ruhum yüzünden. İkisi de aynı.
Ama Mert'te ayrı bir şeyler var. Ve beni kendine çekiyor. Ne kadar gıcık olursa olsun. Belki de zıt kutuplar birbirini çeker dedikleri doğru. Sonuçta o su ben ise ateşim." diye yazdım ve defteri kapattım. Bu defteri çok iyi bir yere saklamalıydım ki kimse bulmasın.
Evet. İşte söz verdiğim bölüm. İki defa yazmak zorunda kaldım ama bitti. Umarım beğenirsiniz. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Yarına yeni bölümü var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Kız #Wattys2015
FantasyO sadece babası kalp krizinden ölmüş ve annesiyle 8 yıldır yaşayan bir kızdı. Ama hayatı birden o kadar değişti ki. İlk önce bir çocuk çıktı karşısına 'seni bulacağım' dedi. Ama kız korkmadı ve okulun ilk günü o kadar garip bir olay yaşadı ki hayatı...