Amy kalenin içine girdiğinde buranın beklemediği şekilde görlemli olduğunu farketti. Duvarların arkasında sanki bir dünya vardı. Gözü kalenin uzaktan görülen şatosuna takıldı. Ormanın içinde duran şaheser şeklindeki yapıya doğan güneşin çarpmasıyla mükemmel bir görsel şölen sağlıyordu. Amy ister istemez kalenin ne kadar büyük olduğunu merak etti. Sonuçta kalenin içinde şato, ormanlar, tarım arazileri, halkın yaşadığı yerler... vardı. Ne kadar büyük olduğunu yakın zamanda keşfe çıkabilirdi. Ama öncelikli işi yatıp dinlenmek olacaktı. Şatonun kapısına geldiklerinde kapıda askerlerden başka kimsenşn olmadığını gördü. Aslında bu Amy'nin işine geliyordu sonuçta insanlarla beraber bulunmayı pek sevmiyordu. Hepsi iki yüzlüydü. Ama nişanlısına güvenmeye başlıyordu. O adam ona güven vermişti. Kafasındaki bu düşünce ne kadar ironik olsa da kalbi de onu onaylıyordu. Rangor atından indiği gibi soluğu Amy'nin yanında aldı hala uyuyan John'u kucağına aldı. Amy'nin attan inmesini bekledi ve şatonun içine girdikleri anda salak kardeşi büyük bir gürültüyle beraber yanlarına geldi ve john uykusundan korkarak uyanıp ağlamaya başladı. Rangor Olis'e ölümcül bakışlar savururken Amy John'u kucağına almış sakinleştirmeye çalışıyordu. İki adam da kadının çocuğu susturmak için harcadığı çabaları izliyorlardı. ''Tamam canım geçti. Bak ben burdayım. Hadi tatlım sus artık. Ağlama bitanem.'' diyordu Amy. Ama hiçbiri John'a etki etmiyordu çocuk kim bilir ne kadar çok korkmuştu. Amy bu gürültüyle giren adama bakmak bile istemiyordu. Küçük John'un ağlamasına neden olan bu adamı öldürmek istiyordu. Adama taraf hiç bakmadı John'u girdikleri şato kapısından dışarı çıkarttı. Aryan'ı hala götürmeyen seyisin yanına gitti. John'u seyisin kucağına bıraktı. Önce Aryan'a kendisi bindi ve Jon'u önüne oturttu. Kendi üzerinde olarak pelerini çocuğa iyice sardı. Aryan'ı şaha kaldırttı. Bu John'un sakinleşmesini sağlamıştı. Şimdi Amy'e sıkıca sarılmıştı. Amy ise dört nala oldukları yerden uzaklaşmıştı. Ares ise hızlarına yetişip yanlarındaki yeri aldı. Amy'nin kafasınındaki pelerinin sapkası saçlarında kurtulmuş sarı saçları ise özgürlüğünü ilan etmişti. Rangor ve Olis kızın yaptıklarına bakakalmış olanları izliyorlardı. Sonunda Olis kadının yanına gitmek için hamle yaptığında Rangor onu engellemişti. Olis inanamaz bakışlarını abisine çevirsede Rangor kardeşinin onun yanına gitmesini istemiyordu. Kendi atına atladığı gibi bu asi kızın peşinden gitmeye başladı. Olis ise yaptığı davranışın yanlış olduğunu düşünmese de cezasını çekmeye hazırdı. Kadının gözlerindeki öfke eskisiyle aynıydı. Belki de kendisini ona göstermek için çok erkendi. Kadının onu görmediğine emindi ama kendisi onu nasıl görmeden durabilecekti işte bu tartışılır bir konuydu.
***
Amy Aryan'ı bir nehrin kenarına getirmişti. John huzursuzluğu bırakıp anın tadını çıkartıyordu. Attan indiler. ''Hadi gel John Ares'i yıkayalım. Yoksa kanlar tüylerinde sonsuza kalacak.'' dedi Amy John'a gülümserken. John küçük başıyla onayladı. Ares ise yıkanma lafını duyduğu anda kaçmaya başlamıştı bile. Amy yere oturmuş John'un Ares'i yakalama çabalarını izliyordu. Küçük çocuk Ares her kaçtığında çığlık çığlığa onu izliyordu. Amy ise üzerlerini aydınlatan güneş ile ısınmıştı. Sonunda kovalamacanın bitmeyeceğini anladığında ''Ares hemen yanıma gel.'' dedi otoriter bir sesle. O sırada yanına Ares haricinde John ve Rangor da gelmişti. Amy adamı baştan aşağıya süzdü yorgun görünüyordu. ''Yorgun görünüyorsun Olis gidip dinlensen iyi olur.'' dedi. Bunu söylediğine kendi de inanamıyordu. Amy bir erkek için endişelenmiş miydi? Ah Tanrım hep uykusuzluktan oluyordu bunlar. Rangor kadının kendisi için endişelendiğini anladığında kendini mutlu hissetmişti. Evet onun için ensişelenen kadınlar vardı ama hiçbirinde böylesine bir mutluluk hissetmemişti. Gülümsemesine engel olamadı. Amy karşısındaki adamın yüzündeki sert hatların gülümsemeyle gevşemesini keyifle izledi. Sonra gözleri adamın gözleriyle birleşti. Ne kadar süre orda kaldıklarını bilmiyolardı. Tek bildikleri bu anın bitmesini istemedikleriydi. Küçük John'un öksürüğüyle ikiside kendisine gelip aynı anda ufaklığa baktılar. John bu bakışlardan rahatsız olmuştu ki başını yana çevridi. ''Şey Amy Ares'i yıkıyacaktık. Üzgünüm.'' dedi Amy karşısındaki çocuğa kocaman bir gülümseme gönderdi. Ardından Ares'i tuttuğu gibi nehirin kenarına götürdü. ''John su çok soğuk sen orda Olis'le beraber kal.'' diye seslenmeyi de ihmal etmedi. Zorda Ares'in üzerindeki kanları temizlemeyi başarmıştı. Kurt kendini zorda olsa Amy'den kurtarıp John ve Rangor'un olduğu yere koştu ve yanlarında silkelenmeye başladı. Ares'in ıslak tüylerinden etrafa saçılan damlalar John ve Rangor'un ıslanmasına neden olmuştu. Amy kaşlarını çatarak ellerini beline koydu. ''Sizi gidi yaramalar. Hepiniz hemen şatoya. Hasta olacaksınız. Bak hala gülüyorlar oraya gelirsem sizi varya..'' diye söylene söylene yanlarına geldi. Rangor ise gülmekten kendini alamamıştı. Dışarıdan birisi onları böyle görse aile sanması işten bile değildi. Bir anda Rangor'un aklına Amy ile bir aile olma fikri geldi. Ne mükemmel bir şey olurdu bu. Ama sonrasında bu düşünceyi bıçak gibi kesen bir düşünce geldi aklına Amy kardeşi Olis ile nişanlıydı. Bu düşünceyle soğuk bir adama dönüşmüştü. Artık bu kadından uzak durmalı ve ona kötü davranmalıydı. Bir anda kaşları çatıldı. Amy ise gülen adamın hızla eskisi kadar sert bir adaqma dönüşmesini izlemişti. Adamın bu hareketi Amy'e kapıldığı hayallerin gerçekte de birer hayal olduğunu göstermişti. Bu adamın dünyasını cehenneme çevirmeye ise o zaman karar vermişti.
Medyadaki Prens Olis..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLAR GÖKYÜZÜNDE YÜZER
Ficción históricaİntikam için çarpan bir kalbin yaşadıkları Amy'i kana susamış bir katile çevirmeye yetecek mi? Kırılan kalbini yakışıklı prensin aşkıyla onarabilecek mi yoksa kardeşinin intikamını almak için onun aşkını mı kullanacak. Kafası karışan Amy bu sırada...