27.BÖLÜM

34 2 1
                                    

Rangor Amy'nin çığlıklarını duymuştu. Amy onu kurtarmak için düşman ordusunun komutanının önüne atlamıştı. Amy'nin olduğu tarafa baktığında kız iyi idare ediyor gibiydi ama sonra meydanın orta yerinde kopan çığlıkla Amy'e birşeyler olduğunu anlamıştı. Ama lanet olasıca düşmanlar onu görmesine engel olmuşlardı. En son etrafındaki askerleri öldürmüş meydanın nortasındaki karmaşaya baktığında Olis'in nişanlısını kucaklayıp şatoya götürdüğünü gördü. İçi rahatladı. Amy iyi olacaktı ama Olis'in kıza dokunması Rangor'u tanımlayamayacağı bir öfkeye sürükledi. Öfkesini karşısındaki düşman askerlerinden çıkarıyordu. Teker teker adamları acımasızca öldürüyor kana susamış bir canavar gibi peşlerinden koşuyordu. Kendisine karşı hiç bir harekette bulunmayan hatta bağışlanmak isteyenlere bile acımıyordu. Bu gidişle savaşın sonunda kendi askerleri bile kalmayabilirdi. Sakinleşmeliydi. Ama sinirine hakim olamıyordu. Delicesine bir öfke her nefes alıp verişinde canını yakıyordu. Hiç bu kadar öfkelenmiş miydi acaba? Hiç böyle acımasız bir yaratığa dönüşmüş müydü)? Bu kadının onun üzerindeki etkileri çok farklıydı. Rangoru yırtıcı bir hayvana dönüştürebilen bir etkisi vardı. Ama Tanrı Rangor'un şahidi olsun ki o bundan hiç şikayetçi değildi. Savaşlarda savaşmak için tutkusunu alevlendirmişti. Şimdi eski gözü kara düşmanını korkusundan titreten adam gelmişti. Rangor hikayenin daha yeni başladığını anladı. Amy'i bırakamazdı. Onu başkasının kollarının arasında göreceğine o kolların sahibini öldürmeyi tercih ederdi. Şimdi Amy'i Olis'ten çalma zamanıydı. 

****

Amy baygın olduğu halde çevresindeki sesleri işitiyor ama anlamlandıramıyordu. Karnında ve omzundaki ağrıları hissetmemeye başlamıştı. Bedeni kadına ihanet ediyor ruhu ile ayrılmaya çalışıyordu. Gözlerinin önünden geçen yıllar ile bir damla yaş süzüldü yanağına. Yanağındaki yaşın sıcaklığıyla vücudu önce alev aldı sonra ise derin bir sarsılmayla boşluğa yuvarlandı. Bilincini yitirmemeye çalışıyordu. Ama çabaları nafileydi. At ona vurduğu anda nefesi kesilmiş bir kaç dakika boyunca gelmemişti. Sonunda cılız bir nefes aldığında ciğerlerinde biriken kan ağzına gelmiş ağzındaki demir tadı damağına yapışmıştı. Bilincini yitirmeden önce gözlerini açmaya zorladı. Kirpiklerinin arasından etrafa bakındı. Karşısında gördüğü yüz ise şuan beyninin ona oynadığı bir oyun olmalıydı. Karşısında hayatını mahveden adam duruyordu. O adam burada olamazdı. İmkansızdı. Kesinlikle onu nişanlısı olan o uyuz taşıyor olmalıydı. Gözlerinin yeşili soluyor gittikçe daha da karanlığaq bürünüyordu. Etrafından gelen seslere karşı kuloakları kayıtsız kalıyor beyninin içinde dönen düşünceler bir an için susmuyordu. Savaşmalıydı. Sonu böyle olmamalıydı. Bu kadar kolay bitmemeliydi. Ama bitmişti işte. Artık ölüm ona kendisinden bile daha yakındı. John ve Zach gözlerinin önüne geldi. Gözünü kapatma isteğine karşı gelmeden bir daha açmamak üzere gözlerini sıkıca yumdu. Küçük John ona ölen abisinden emanetti. Ve şimdi Amy'de John'u bırakıp gidiyordu. Tanrı John'un bu dünyada yalnız kalmasını istiyordu. Artık bunu anlamıştı. Nefesleri git gide sıklaşıyor. Ciğerleri havasızlıkla mücadele ediyordu. Son bir derin nefes aldıktan sonra bedeni huzura erdi. Sıkıca yumulan gözünden bir damla yaş süzüldü. Nefes alma mücadelesi sona erdi ve beynindeki sesler bir daha hiç konuşmadı. Amy boşlukta süzülmeye başladı...

****

Olis Amy'nin Rangor'u kurtarmak için düşmanın önüne atladığını gördüğünde saf bir kıskançlık bedenini sardı. En başında abisini kızın yanına göndermekte hatalıydı. Rangor Amy'e aşık olduysa ne yapardı. En önemlisi de Amy Rangor'a aşık olduysa? Olis bu saçma düşünceleri aklından silip ttı. böyle bir şey olamazdı. Eğer olursa bile önce Amy'i sonra da kendini öldürürdü. Amy'i izlemeyi bir anlığına bıraktı. Karşısında toplanan düşman askerlerini öldürmesi gerekiyordu. Sonunda işini bitirip Amy'nin olduğu tarafa döndüğünde Aryan'ın Amy'i bırakıp uzaklaştığını gördü. Hemen oraya gidip Amy'i düştüü yerden kaldırmalıydı. Ama Amy'nin savaştığı düşman Olis'ten önce davranıp Amy'i yere yığmıştı. Kadının ağzından çıkan acı dolu çığlık ise Olis'in bütün kaslarının kasılmasına neden olmuştu. Aşık olduğu kadın acı çekiyordu. Amy'nin yanına koştu. Kadının aldığı darbeyle ağzının kenarından süzülen kanı elinin tersiyle sildi. Amy'e seslendiği halde hiçbir cevap alamadı. Sonra Amy'nin yüzündeki maskenin anısı geldi aklına. Olis düşüncelerini toplayıp Amy'i kucağına aldı. Amy hangi ara bu kadar zayıflamıştı. Kollarında tuttuğu kadının ağırlığı bir kuş kadardı. Biçimli bedeninden yayılan kiraz çiçeği kokusu ise ilk gün gibi hala aşını döndürebiliyordu. Bilmem kaçıncı defa bu kadına aşık olduğunu kendine itiraf etti o an. Kucağında Amy koşar adımlarla şatoya ulaşmaya çalışıyordu. Yolu yarılamak üzereydi ki Amy zümrüt kadar yeşil olan gözlerini Olis'e dikti. İkisinin gözleri bir anlığına da kesiştği. Olis içinde bir yerlerin parçalandığını hissedebiliyordu. Eskiden ona büyük bir aşkla bakan gözler şimdi ona bomboş anlamsızca bakıyordu. Hiçbir şey Olis'i bu kadar üzemezdi. Hiçbir şey  onu böylesine hayal kırıklığına uğratamazdı. Eskiden kendisini gördüğü gözler şimdi onu görmiyordu. Ve sonunda Amy'nin gözleri kapandı. Olis kadını kulağına doğru kaldırdı ve kulağını göğsüne yasladı. Kulağı sanki canlı bir beden yerine bir duvara yaslıymış gibi hiçbir yaşam belirtisi duymuyordu. Olis iki yıl önce parçalara ayırdığı kalbi artık hissedemiyordu. Aşık olduğu kadın ellerinin arasında uçup ölüme gidiyordu. Olis bu sefer koşmasını hızlandırdı. Yorulmayı umursamıyordu. Sonunda şatonun kapısına ulaştığında şatodaki bütün camları titretecek bir şekilde haykırmaya başladı. Şifahaneye giden yol ve özel bir yatak boşaltıldığı için Ammy'i hızlıca yatağa bıraktı. Kadın nefes almıyordu. Buğday rengi olan teni bir pamuğa özenmişçesine beyazlaşmıştı. Olis delirmiş gibi şifacının gelmesini odada volta atarken bekliyordu. Yaşlı bir şifacı ve yardımcısı odaya koşarak geldiklerinde ise Olis gerilen sinirlerinin etkisiyle şifacının boğazına yapıştı. Tıslar gibi çıkan sesiyle "Eğer Amy ölürse bütün aileni ve seni bu dünyadan kazırım." dedi. Şifacı boynuna dolanan ellerden kurtulmaya çalışırken aldığı tehditin doğruluğunu biliyordu. Ülkeye öfkesiyle nam salmış bu adam ne derse yapabilecek bir iradeye sahipti. Başını salladı. Yatağın üzerinde yatan kıza baktı. Olis daha fazla dayanamayacağını anladı. Amy'nin ölüm düşüncesi bütün kemiklerini aynı anda sızlatmaya yetiyordu. Kendisini dışarı attı. Osırada ise şifacı ailesine kaçmalarıyla ilgili bir mektup göndermekle uğraşıyordu. Yatakta yatan kadının hayata dönmesi gibi bir ihtimal yok gibi görünüyordu. Ailesine zaman kazandırmak için oyalanmaya başladı kadını kurtarmak için bildiği bütün ugulamaları yaptı. Ama ümit yoktu. Olis ise hayatında ilk defa hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Karşısında Rangor'un gülen yüzünü gördü. Rangor Olis'in ağladığını farketmişti. Ama o taş kalplinin ağlayacağını hiç bir zaman tahmin vermiyordu. Savaşı kazandıklarını müjdeleyecekken. Kardeşinin yumruğu ile yüzündeki gülümseme yerini acı dolu bir kızarıklığa bıraktı. Rangor Olis'i ilk defa böyle görüyordu.  Kardeşi çıldırmış gibiydi. Yüzüne ikinci bir yumruk darbesi aldı. Olis artık dayanamayıp abisinin yüzüne yumruğu geçirmişti. Sonunda şifacı odadan çıktı. İki kardeşin birbirlerine attığı bakışlardan korkmuştu. Olis şifacıya döndü. Adamın yüzünde umut ışığı arıyordu. Rangor ise neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Öldü." dedi. şifacı. Her iki kardeşinde beyninde çalkalanan bu tek kelime ikisinin de hayatının bitişiydi. Öldüüüü. Öldüüüü....

Yorumu size bırakıyorum.

YILDIZLAR GÖKYÜZÜNDE YÜZERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin