bir,

4.5K 435 274
                                    

Merhabalaar, her gün bölüm atmaya çalışacağım, iyi okumalar!

Jimin

Matematik dersindeydik, inanın hiçbir şey anlayamıyordum. Okulun ilk gününden tek ders işleyen hocamız ise sinirlerimi bozmuştu. Okulun ilk günü ders mi işlenir? Sıkıntıyla ofladım ve defterimin arkasına değişik karalamalar yapmaya başladım.

Üç ders önce gerçekleşen olayı hatırlayınca modum düşmüştü. Tuvalette yaşadığım o sinir bozucu anları aklıma getirmek istemiyordum. Kusmayı gerçekten sevmiyordum fakat yemek yedikten sonra başka çarem yoktu. Yememeyi tercih ederdim gerçekten.

Sıranın aşağısında gördüğüm kalın bacaklarımla parmaklarıma bakmayı kesmiş ve başımı başka bir yere çevirmiştim. İncelmiyorlardı işte, hep böyle kalacaklardı. Ben de hep rezil olan o tombul oğlan olacaktım. Kilo vermiyor muydum? Tartıda sayılar üçer üçer iniyordu fakat ben hala altı ay önceki gibi kalıyordum. Bu benim kabusumdu. Keşke okuldaki o kızlar gibi zayıf ve ince belli doğsaydım. Belki herkesin düşüncelerini değiştirirdim. Bazen öz ailem bile beni çirkinliğimden terk etti diye düşünüyordum. Şu anki ailem onlara on kat basardı ama.

Ailem demişken mutfakta öpüşen Hyejin ve Wheein annem aklıma geldi, gülümsemeden edemedim. Gerçekten hayatta kendimden çok sevdiğim iki kişiydi. Beni küçükken yanlarına almış ve sonsuz bir sevgiyle büyütmüşlerdi. Hatta Hyejin annemin anlattığına göre ilk başta beni mahkeme kararı ile hakim onlara vermeyince Wheein annem beni alana kadar durmadan ağlamış ve yemek yememiş. Onlara gerçekten çok borcum vardı. Kendi kanından olmayan bu çocuğu öz oğulları olacak kadar iyi büyütmüşlerdi.

Üçümüzünde soyadı farklıydı, annem bana küçükken sorduğunda Park olarak kalmak istiyorum demişim; hatırlamıyorum bile bu dediğimi. Wheein annem ve Hyejin annemin soyadlarının farklı olma sebebi ise Kanada'da evlenmiş olmalarına rağmen Kore'de geçerli olmuyordu. O yüzden o ikisinin soyadları da farklıydı. Ama herkes halinden memnun olduğu için bir sorun oluşturmuyordu bu.

Çalan zil öğle vaktinin geldiğinin habercisiydi. Korkulu rüyası gerçekleşmişti. Arkasında oturan iki çocuğa ne tür bir yalan söyleyeceğini düşünmeye başlamıştı bile. Gülüşerek arka sıradan kalkan oğlanlarla yalancı bir gülümseme takınmış ve Jimin'de ayağa kalkınca kapıya doğru yönlendirdikleri hızlı adımlarla sınıftan çıkmışlardı.

Jungkook ile Tae kendi aralarında sohbet ediyor ben de sessizce onları dinliyordum. Merdivenlere ulaştığımızda ise yavaşça aşağı inmeye başlamıştık. Ne kadar geç girersek benim için o kadar iyiydi. Ne diyebileceğimi hala düşünüyordum. Evde kahvaltı yaptım çok doydum gibi şeyler diyerek geçiştirecektim sanırım. Bunları düşünerek merdivenden inmeye devam ettim. Son basamağı geçtikten sonra bir tane daha var sanıp yüksekten basmış ve yalpalamıştım. Tam düşecekken belimi saran kaba parmaklarla irkildim. Daha sonra ise kulaklarımın ardında bir fısıltı duymuştum. Birkaç saniye kendime gelemedim.

"Sırrını biliyorum."

Sessizce söylenen ve kendisinden başka kimsenin duymadığı iki kelime kanımı dondurmaya yetmişti. Tüylerinin ürpererek kalktığını hissetti. Beynimi kullanamayacak gibi hissediyordum. Hızlıca çekilen parmakların ardından çocuğa bakmak için arkamı döndüm ama ortadan hızlıca kaybolmuştu. Sesi bana birini hatırlatıyordu. Jungkook ve Tae'ye çaktırmamaya çalışarak yürümeme devam ettim. Yemekhaneye ulaştıklarında ise bir dakika sonra hatırladıklarımla kapının önünde donakaldım. Kesinlikle o çocuğun kim olduğunu bulmuştum. Elim yavaşça belime gitti, orayı okşadım. Geçen sene yediğim dayaklardan sonra belimde oluşan morlukları hatırladım. Gözlerim dolmaya başlamıştı, dediği şey kulaklarımla yankılanıyor arkadaki oğlanların sesi uğultulu geliyordu.

feble, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin