Balın'dan
Kaybetmek.
9 harf, üç hece. Genelde bizim için değerli ya da değersiz herhangi bir şeyi artık bulamıyor olmamız anlamına geliyor. Anahtar mesela, bir saniye önce cebimizdeyken bir saniye sonda onu artık bulamıyor olmamız demek. Ya da hergün televizyonun yanında duran o kitabı bir gün göremediğimizi fark etmemiz demek. Bu kadar basit şeyler kaybeden biri için, bu kelimenin pek bir anlamı yok. Günlük kullandığı, basit tonlarca kelimeden biri.
Eğer bu kelimeyi çok acı çeken birine sorarsanız, 9 harf 3 heceden oluşan bu basit kelimenin nasıl ağır bir yıkıma sebep olabileceğini anlarsınız.
Biri bana gelip 'kaybetmek senin için ne ifade ediyor?' derse biri, hiç düşünmeden Enkaz derim. Her bir kaybedişimde bir moloz parçası düştü üzerime, derim. En büyük parça da hayatımı kaybedişimdi.
Cefa yanılıyordu. Yaşadığımı söylüyordu, ruhuma dokunabildiğini... Bilmiyordu ki ruhumun kalan son parçası onundu. Ondan başka elimde avucumda hiçbir şeyim kalmamıştı.
İki kedim, bir karavanım, birkaç tane de kitabım vardı işte. Bu hayatta başka bir varlığım yoktu benim. Beni bedenen de olsa bu hayata bağlayan tek kişi Cefa'ydı, o eve girince anlamıştım bunu.
Ev o kadar boştu ki... Beni koruyan son kolon da üzerime yıkılmıştı sanki eve adım attığım anda. Ben her şeyimi kaybetmiştim.
Saçlarımda Cefa'nın dudaklarını hissettiğimde, gözlerimi aralayıp manzaraya baktım. Evden çıkar çıkmaz uçuruma gelmiştik, oturuyorduk öyle arabanın önünde. Tıpkı ona kendimi göstermeden önce yaptığımız gibi.
"Ne hissediyorsun?" Diye mırıldandı.
"Enkaz."
"Efendim?"
"Enkaz altındaymış gibi. Boğuluyorum, karanlıktayım ve canım çok yanıyor."
Cefa duraksadı, ne diyeceğini bilemedi sanırım. Ama sonra... Hayatım boyunca duyduğum en güzel cümlelerden birkaçını fısıldadı kulaklarıma. "Seni o enkazın altından çıkaramam, bunu biliyorum. Ama senin için o enkazın ışıklarını açarım, yaralarına pansuman yaparım. Sonra da sarılırım sana. Her şey güzel olacak, diyemem belki. Çünkü ikimiz de biliyoruz ki her an her şey güzel olamaz. Ama her anını güzelleştirmek için elimden geleni yaparım. Güzelleşmeyeceğini bilsem de çabalarım, Balın. O enkaz altında öleceğini bilsem de bir yolunu bulur yanına gelirim. Bir yolunu bulur, karanlığını aydınlatırım. Bir yolunu bulur, seninle ölürüm. "
Cümlelerinin güzelliğiyle gözlerim dolarken içim giderek baktım güzel yüzüne. "Ben buna değmem."
Başını iki yana salladı. "Sen buna değersin. Sen benim değerimsin, ruhumun en güzel parçasısın." Eğilip alnımı öptüğünde içimden bir şeylerin koptuğunu hissetim. İşte bu, dedim. İhtiyacım olan tek şey bu.
"O evde, ben anladım ki sen benim yavaş yavaş her şeyim olmaya başlamışsın. Sen ağladıkça canım acıyor, sen güldükçe içim gidiyor... Az önce dedim ya, ruhumdan bir parça olmuşsun artık. Bu nasıl oldu bilmiyorum, ama oldu işte."
İyi ki oldu Cefa, çünkü sen de olmasaydın benim artık dayanacak gücüm kalmamıştı.
Bir süre sessiz kalıp arabadan gelen müziği dinledik.
"Kardeşini..." dedi korka korka. "Bulmak istiyor musun?"
Kardeşimi... Benim tek kardeşim Buğra'ydı ve o mektup bunun doğru olmadığını söylüyordu. Dünyanın herhangi bir yerinde, aylarca aynı rahme tutunduğum biri daha vardı. Kim olduğunu bilmiyordum, ama dünyaya gözlerimi ilk açtığımda yanımda o vardı. Bu çok garipti. Aynı anda doğmuş, aynı anda oluşmuştuk. Ama varlığından 19 yıl sonra haberdar olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eleysa☁️ (Tamamlandı)
RastgeleO, kendi halinde yaşardı. Okuldan eve, evden antrenmanlarına giderdi. Gündüzleri normal biriydi. Sıradandı. Onu kimse merak etmezdi. Ünü için peşinde koşanlar olurdu ama onu gerçekten tanımak isteyen kimse olmazdı. Ben hariç. Ben, gündüzleri a...