(²⁰)

7.4K 851 326
                                    

Kapının kolunu kavrayarak Hyunjin'e döndüğümde göz kırpmıştı. Gülümseyerek kapı kolunu indirip içeri girdim.

Bay Kim şu anda öğle molasındaydı ve hasta kabul etmiyordu. Biz ise arkadaşı olduğumuzu söyleyerek gelmiştik. Daha doğrusu ben söylememiştim, Hyunjin söylemişti.

İçeri girdiğimizde Bay Kim içtiği kahvesi ve elindeki kitabından ilgisini çekmeden konuştu. "Hasta kabul etmiyorum, moladayım."

"Beni de mi kabul etmiyorsunuz? Kırıldım." Hyunjin arkamdan girip kapıyı kapatarak yaslandığında ben odanın ortasında durup etrafı inceledim.

Bir duvarı kaplayan kütüphane, rahat koltuklar, halı, acayip masa süsleri, geniş bir balkona açılan kapı ve upuzun beyaz tüller... Oldukça şık ve eski model görünen bir klinik olmasına rağmen ferahlatıcı bir havası da vardı.

Buraya ilk gelişimdi ve oldukça ilgimi çekmişti.

"Yang Jeongin?" Şaşkınlıkla bana bakan Bay Kim benden hemen sonra kapıya yaslanan Hyunjin'e dönünde ben de dönüp baktım. Hyunjin oldukça tatlı bir yüz ifadesiyle omuz silkmiş ve gülümsemişti.

"O gelmek istedi, bakmayın öyle."

"Buraya kadar gelebildin demek, gerçekten beni şaşırtıyorsun Jeongin." Gülümseyerek işaret ettiği yere oturdum. Hyunjin de karşıma oturmuştu.

"Bir şey içer misiniz?"

"Ben su alayım sadece." Hyunjin'e katıldığımı belirttiğimde hemen yanındaki telefondan birkaç tuşa basmış, konuşmuştu.

"Yeonjun, bir sürahi su ve iki bardak getirir misin? Ama odaya girme, kapıyı tıklat ben alırım." Karşıdan olumlu tepkiler alarak gülümseyip telefonu kapatmış, arkasına yaslanıp kahvesinden bir yudum almıştı.

"Sıra geldi sana, nasıl geldin buraya?"

Hafifçe boğazımı temizleyip yerimde dikleştim. Hyunjin halime gülümsemişti çünkü kendimi öve öve anlatacağımı biliyordu. Normalde içe kapanıktım evet, ama psikoloğumla o kadar uzun süredir tanışıyorduk ki, artık onun yanında her şekilde davranabiliyordum.

Hıçkırarak ağlarken, kahkahalarla gülebiliyordum. Gıdık çıkmazken, bir anda bağırarak konuşabiliyordum. Çekingen davranırken, aniden özgüven patlaması yaşayabiliyordum ki şu an özgüven patlaması yaşıyordum.

"Sabah Hyunjin'in arkadaşlarıyla sahilde piknik yaptık. Çiçek toplarken bana kızan bir teyze hiç umurumda olmadı, Hyunjin'in arkadaşının arabasına da hiç çekinmeden bindim." Hyunjin bana 'öyle mi?' bakışı attığında göz devirip ofladım. "Tamam arabaya binince özgüvenim kırıldı biraz, maskem olmadığı için kötü hissettim ve Hyunjin'in arkadaşı bana maske verdi."

"Yok mu bu Hyunjin'in arkadaşının ismi?"

"Var, neden olmasın? Changbin adı. Biraz soğuk görünüyor dışarıdan ama çok minnoş biri galiba, öyle değil mi Hyunjin?"

"Öyle." Keyifle beni izliyordu. Salak.

"Neyse, nerede kaldım? Evet, beraber kahvaltı yaptık ve sonra... sonra şey oldu." Oturduğum yerden kalkıp masanın etrafında dönerek Bay Kim'in kulağına fısıldadım. "Hyunjin'e onun ışıltısı yetmiyor gibi bir de güneşin gözümü aldığını söyledim." Hızla yerime oturup şirince gülümsedim Yine heyecanlanmıştım.

"Ve sonra beni arabayla bir sürü yere götürdü. Çok insan var diye inmedim arabadan hiç ama çok eğlenceliydi. En son da hava atmak için buraya geldik. Bakın, gördünüz mü? Sizin senelerdir uğraştığınız Yang Jeongin buraya kadar gelebildi." Hyunjin kahkaha atmamak için kendini sıkıyordu ve ben sönüp ağzını yüzünü mıncırmak istiyordum.

Haven / HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin