Hyunjin sonunda telefonu açtığında oturduğum koltuktan ayağa fırladım. "Annen nasıl?"
"Daha iyi görünüyor, iki gece hastanede kalacağız." Onaylayan mırıltılar çıkarırken yerime oturup dizlerimi kendime çektim.
Bu sabah, Hyunjin'in annesi kalp krizi geçirmiş ve zorlukla hastaneyi arayabilmişti. Hyunjin'e haber verdiklerindeyse koşarak evden çıkmış ve hastaneye gitmişti. Akşam olana kadar defalarca aramış hep aynı cevabı almıştım. Ameliyatta, diyip durmuştu.
"Özür dişerim, yanına gelemiyorum."
"Gelme zaten, ne işin var burada? Hasta olursun."
"Sen iyi misin peki?"
"İyiyim, annem yoğun bakımdan çıksın, daha iyi olacağım." Başımı eğip tişörtümün etekleriyle oynadım.
"Seni seviyorum, canın sıkılırsa veya bir şey olursa mutlaka ara, tamam mı?"
"Ararım, dikkat et kendine güzelim. Evde eksik bir şey varsa Jisung'ı ara, alır gelir." Onu onaylayıp telefonu kapatarak boş sürahiye baktım.
Suyumuz bitmişti ama bunun için Jisung'ı aramak istemiyordum. Hala pek hoşlanmıyorum ondan.
Derin bir nefes alıp ellerimi birbirine sürttüm. Musluk suyu içip karnımın ağrıması mı yoksa dışarı çıkıp sosyofobiyle savaşmak mı daha az zararlıydı emin olamamıştım.
Suyum ve yemeğim yoktu. Hyunjin'le bugün alışverişe çıkmayı planlamıştık sabah ama olmamıştı.
Kapının önüne yere oturup derin bir nefes aldım.
"Her şeyden nefret ediyorum, her şeyden!" Başımı geriye atıp kapıya yaslayarak gözlerimi kapattım.
Jisung'ı aramayı gururuma yediremiyordum!
Oflaya oflaya yerden kalkıp saate baktım. Biraz daha oyalanırsam gece boyu su içemeyecektim.
Hyunjin'in kokusunun sindiği ev tişörtünü giyip, eşofmanımı düzelterek elime para aldım ve şapkamı takarak evden çıktım. Merdivenleri inerken her şey yolundaydı. Kapıyı açıp tek tük insanları gördüğümde de iyiydim.
Ta ki birisi bana sertçe çarpıp beni düşürene kadar. Yutkunarak başımı eğip yerden kalkmaya çalıştığımda destek almaya çalıştığım elim burkulunca kalkamadan yine düşmüş, dudaklarımı ısırarak paniklemiştim. Ellerim ve dizlerim titrerken beni tutup kaldırmaya çalışan kişiyi tüm gücümle itip olduğum yerde gerileyerek sırtımı en yakındaki apartmanın duvarına yaslayarak dizlerimi kendime çektim. Tekrar beni kaldırmak için geldiklerinde itmeye gücüm kalmamıştı. Dolan gözlerimden düşen yaşları umursamadan sessizce dokunmamalarını fısıldarken biri beni kendine çekince daha sesli ağlamaya başladım. "Dokunmayın bana!"
"Sakin ol, benim, tamam mı? Jeongin, yüzüme bak." Çenemden tutulup çevrildiğimde rahat bir nefes alıp sıkıca sarıldım. Jisung'ı gördüğüme bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Jisung insanları benden uzaklaştırırken yere düşen şapkamı silkeleyip başıma geçirerek yanaklarımı kavradı.
"Sakin ol, tamam mı? Ben buradayım, kimse dokunmayacak sana."
"Teşekkür ederim." Neden geldiğini az çok tahmin ediyordum. Hyunjin ihtiyaçlarımı alması için göndermiş olmalıydı. O yanağımı okşarken ben derin bir nefes alıp elimi ellerinin üzerine koydum.
Bir dakika bile sürmemişti yaşadıklarım ama saatler gibi gelmişti bana.
"Markete mi gidiyordun?" Onayladığımda kaşlarını çattı. "Telefonunda numaram boşuna mı var Jeongin? Beni arayabilirdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haven / Hyunin
Fanfictionyang jeongin daha önce hiç dışarı çıkmamıştı, ta ki annesi ölene kadar. not: psikologların ilaç yazamadığını biliyorum yazarken psikiyatr yazmamışım görmezden gelin lütfen :(