Felix gelmişti.
Ben de Hyunjin'e yapışmıştım. Nereye gitse peşinden gidiyordum. Tuvalete gittiğinde bile rahat vermiyordum. Kapıda bekleyip odama girip çıkıyordum.
İlk akşam yemeği zamanı gelmişti ve ben kesinlikle berbat hissediyordum. Felix, ben rahatsız olmayayım diye salonda yemeyi tercih etmişti. Bu da içimdeki ağlama isteğini çoğaltıyordu.
"Neyin var?"
"Üzgünüm."
"Neden?" Vereceğim cevabı az çok tahmin edebiliyordu muhtemelen. "Felix geldi diye mi?" Edemiyormuş.
"Hayır, geldi ama hiç rahat hissetmiyor. Bu da beni daha fazla rahatsız ediyor. Ben rahatsız oldukça o daha da panik oluyor ve bu beni iyice rahatsız- bu bir kısır döngü." Derin bir nefes aldım. "Felix'e karlı çok mahcup hissediyorum."
"Senin elinde olan bir şey değil." Başımı eğip ellerimle oynadım.
"Çağırsana, burada yesin yemeğini. Gitti hemen tabağını alıp, seslenemedim arkasından." Tam karşıma oturursa yeterince uzak olabilirdik. Uzun tarafta ben oturuyordum ve Hyunjin de çaprazımdaydı.
"Sen çağır. Ben çağırınca gelmez."
"Ya, Hyunjin." Omuz silkti. Ondan başkasıyla da rahatça konuşmamı istiyordu.
"Felix, bizimle- bizimle yesene!" Hyunjin bana gurur dolu bakışlar atarken ben sertçe yutkunup terleyen ellerimi pijamama sürttüm.
"Cidden mi?" O kadar mutlu bir şekilde sormuştu ki, sosyofobik bir insan olmaktan bir kez daha nefret etmiştim. Gülümsemeye çalışarak onayladığımda Felix gülümsedi.
"Benimle yiyemeyeceksen sorun değil, Jeongin."
"Hayır, yerim. Yani, konuşmak zor. Otursana." Gözlerimi tabağımdaki makarnalara sabitlemiştim. Konuşurken sayamasam da tek tek hepsine baktığıma emin olmuştum.
Birkaç hareket ve muhtemelen kaş göz işaretini kaçırmıştım ama masama birini davet etmek bile benim için oldukça zorken kafamı kaldırıp da bakamayacaktım şu an.
İçimdeki korkak Jeongin kendini oradan oraya vurup dururken nefes almak bile zordu. Hyunjin bir anda elimi kavrayıp parmaklarımızı kenetlediğinde ona döndüm. Gülümsüyordu.
"Gayet iyi gidiyorsun. Felix'le konulup onunla göz göze gelmene gerek yok, tamam mı?" Başımla onayladım. Parmağıyla baş ve işaret parmaklarımın arasını ovuyordu. Öncekine göre daha yavaş bir nefes aldım.
"Her şey yolunda." Onayladım. İyiydi, Felix karşımdaydı ve mutluydu. "Eminim yarın daha çok alışacaksın. Öbür gün daha çok ve diğer gün daha çok. Sen Felix'e alıştıkça iyileşmen hızlanacak." Tekrar onayladım. "Evet. Felix'le daha önce de tanışmıştın ve daha önce de yan yanaydık. O zaman hiçbir şey olmadı. Yine olmaz." Hyunjin beni onayladığında gülümseyerek ensemi kaşıdım. Daha az gergindim. Hyunjin bana iyi geliyordu.
Elini bırakıp yemeğime döndüğümde Felix'in bizi izlediğini fark etmiştim çünkü eline çatalını aldığını şimdi görüyordum. Yanaklarım kızarırken Hyunjin hem bana hem ona ithafen konuştu.
"Gerildikçe birbirinizi geriyorsunuz."
"Üzgünüm." Felix'e doğru konuşamasam da elimi kaldırıp 'okay' işareti yapmıştım. Güldüğünü duyduğumda gülümseyerek makarnamı bitirdim.
"Doydun mu?" Başımla onayladım. Hareketlendiğimde bana geçmem için kol vermişti. Felix de duvara iyice yaklaştığımda kendimi hem kötü hem iyi hissettim. Hızlıca mutfaktan çıkıp derin bir nefes alarak banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp derin bir nefes alarak bugün olanları bir bir psikoloğuma yazmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haven / Hyunin
أدب الهواةyang jeongin daha önce hiç dışarı çıkmamıştı, ta ki annesi ölene kadar. not: psikologların ilaç yazamadığını biliyorum yazarken psikiyatr yazmamışım görmezden gelin lütfen :(