27 ❧ your presence is the best cause of celebration for me

688 75 59
                                    

"Jennie," diye yeniden seslendi Taehyung. Karşısındaki genç kadın ona bakıyor ve gülümsüyor ama asla bir yanıt veya bir tepki vermiyordu. "Burada ne arıyorsunuz? Ne zaman geldiniz? Raina Krallığında bir sorun çıkardılarsa bana mektupla ulaşabilirdiniz." Bir yandan da anlayamıyordu. Raina ne kadar sınırdaki bir ülke olmuş olsa da gidip geri dönmek o kadar da kısa sürmüyordu. Jennie'nin burada olabilmesi demek Raina'ya gittiği an bir saniye bile durmadan Reilius'a geri dönmesini gerektirirdi. Gözlerini kapattı ve şakaklarını ovuşturdu. Beynine giren o ani ağrı geçmiş olsa da hala küçük bir sızlama bulunuyordu. Rahatsız edici ama düşünmediği zaman geçecek tarzda bir acıydı bu.

Göz kapaklarını yeniden araladığı zaman, Jennie orada yoktu. Zorlukla yutkundu ve iyice geriye yaslandı. Neler oluyordu böyle? Şimdi de halisünasyonlar mı görmeye başlamıştı. Kapı tıklandığında hafifçe irkildi. Her ne koşulda olursa olsun bunları kimseye belli etmemeliydi. Belki, yarın ya da daha sonra Jungkook ile konuşup saray hekimini çağırtırdı ama belki de buna gerek bile kalmazdı. Biraz uyursa her şeyin düzeleceğini düşünüyordu. "Gel."

Kralın emrini duyan Namjoon, kapı açıldığında elindeki tuvali ve önlüğüne sıkıştırdığı boyalarla gülümseyerek salona girmişti. Kralın önünde saygıyla eğilip bir selam verdikten sonra "Bu akşam için uygun olduğunuzu söylemiştiniz," demişti. "Arzu ederseniz resminizi tamamlayalım."

"Gerçekten çok güzel olurdu Namjoon," Taehyung, tahtından kalkarken derin bir iç çekti. "Ama, ne kadar bunu söyleyen kişinin ben olduğuma inanmayacak olsan da, sanırım biraz dinlenmeye ihtiyaç duyuyorum."

***

Jimin, Yoongi ile konuştuktan sonra odasına gidip biraz uzanmaya karar vermişti. Sarayın geniş pencerelerinden gün batımının kusursuz ışığı süzülüyor, akşam güneşi Jimin'in elmacık kemiklerine uğramadan geçmiyordu. Zor olsa bile tebessüm etmeye çalıştı. Arlene yarın sabah gidiyordu. Yoongi'nin annesi bir anda ortaya çıkmıştı ve birbirleri ile kan bağlarının olmasına rağmen birbirlerine alışmalarının uzun süreceği hatta biraz gayret gerektireceği açıkça ortadaydı. Bu durumu en iyi anlayan kişi Jimindi çünkü onun da ailesiyle hiçbir kan bağı yoktu ve gerçek ailesini merak ediyordu. Fakat ne kadar merak etse ve özlese bile kendisini büyüten bu insanların yeri çok başkaydı. Çünkü ona asıl anneliği kendi annesi değil, Rose'nin annesi yapmıştı. Şartlar aynı değildi elbette, Jimin'in gerçek annesinin aksine Jennie Yoongi'yi bırakmak istememiş buna mecbur kalmıştı ama hisler hiçbir farklılık göstermiyordu. "Ne yazık..." diye mırıldanmadan edemedi. Yoongi'nin annesi olmadan geçen seneleri ve Jennie'nin de hiçbir şeyden habersiz, krallığın tam da ona ihtiyacı olduğunda başına gelen bu olay... Doğrusu, Arlene'e karşı bir minnet borcu olduğunu düşünmesine rağmen Jimin bile anlayamıyordu. Arlene, bunu neden yapmıştı ki?

Odasının tam önüne geldiğinde birden aklına Rose gelmişti. Annesi onun yaklaşık iki gündür odasından çıkmadığını ve kapıyı da açmadığını söylemişti bu sabah. Jimin derin bir nefes aldı ve omuzlarını dikleştirdi. Acaba Rose bir şeye mi üzüldü, diye düşünmeden edememişti. Her ne kadar birbirlerine öyle davranmasalar da yakın olduklarını biliyordu ve odasına gittiğinde kapıyı açacağından da emindi. Koridorda biraz ilerleyerek bu sefer Rose'nin odasının önünde durdu ve kapıyı tıklattı. "Rose," dedi onun duyabileceği bir şekilde. "Ben geldim, müsaitsen içeri girebilir miyim?"

Birkaç ayak sesi ve anahtar sesinin ardından kilitli olan kapı açılmış, Roseanne görünmüştü. Genç kızın yüzünde müthiş bir ifadesizlik vardı ve gözleri de oldukça boş bakıyordu. Adımları tam da Jimin'in önünde durduğunda abisi gülümsemeden edemedi. "Annem bahsetti bu sabah," dedi ellerini önünde birleştirirken. "Neredeyse iki gündür odandan çıkmıyormuşsun yanına daha önce gelebilmek isterdim ama çok fazla olay oldu. İçeride konuşalım mı, bir şeye canın sıkılmış sanıyorum ki."

don't let your crown fall ❅ bts•bpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin