15 ❧ don't save me when I'm falling, let me fall

711 86 81
                                    

Gloria Laing - Why Can't I Have You

Lisa, yürüyor olduğu koridorda duraksadı. Nereye giderse gitsin, nefes alamıyormuş gibi hissediyordu. Aldığı her soluk boğazına takılıyordu, kendini hiç iyi hissetmiyordu. Psikolojik olarak neredeyse çökmüş durumdaydı. Ağır adımlarını koridordaki pencereye yönlendirdi. Pencerenin tam önünde durmuş ve etrafı izlemeye başlamıştı. Sarı saçlarını arkasına attıktan sonra taşlık alana baktı. Burada ülkenin askerleri ve Taehyung'un emrinde olan kişiler antrenman yaparlardı. Yine antrenmandalardı ve başlarında elbette Jungkook vardı. Onlara koşmalarını söylüyordu ve neredeyse iki düzine asker koşuyor, sahada yerleştirilmiş olan engellerden atlıyorlardı. İstemsizce sadece Jungkook'a bakmaya başlamıştı.

Jungkook; ara sıra kaşlarını çatıyor, askerlere daha hızlı hareket etmeleri için bağırıyordu. Parmaklarıyla elmacık kemiğindeki yara izini ovuşturduktan sonra sanki hissetmiş gibi birden Lisa'nın olduğu pencereye baktı. Göz göze geldiklerinde kaşları normale dönmüş ve yüz ifadesi şaşkın bir hal almıştı. Lisa ise yakalanmanın verdiği panik ve utançla kendisini pencerenin yanındaki duvara atıvermişti. Sırtını soğuk duvara yaslayarak derin nefesler aldı. Kendine şaşırıyordu çünkü Jungkook'a olan hisleri bambaşka bir boyuta ulaşmıştı. Taehyung ile nişanlıyken başka birisine bu denli hisler beslemek hele de Taehyung'un en yakınındaki, en güvendiği kişiye... Bu, kesinlikle başına gelebilecek en kötü şeymiş gibi duruyordu.

Gözleri dolarken kafasını yere eğerek hafifçe burnunu çekti. Bununla nasıl baş edecekti ki? Jungkook'tan hoşlanmak bilerek yaptığı bir şey değildi. Gerçekten de bunu kendisi istememişti. Birden oluvermişti bu ve engelleyebileceği bir şey de değildi. Onun yumuşak bakışlarını, konuşmasını, yürüyüşünü, alnına dökülen kahverengi saçlarını, elmacık kemiğindeki yara izini, gülerken kısılan büyük gözlerini, hafifçe çıkık olan ön dişlerini.... Aklından çıkaramıyordu. Kafasını iki yana salladı. Bunları düşünmenin hiçbir anlamı yoktu işte. En sonunda en başa dönüyordu çünkü. Nişanlıydı ve Taehyung ile evlenecekti. Bu durumda yapacak hiçbir şey yoktu.

Yaslandığı duvardan ayrıldı yavaşça. Öylece gezinmenin hiçbir faydası olmadığını düşünerek odasına gitmeye karar vermişti. Koridorda ilerlemeye devam etti. Fakat boş koridorda tam karşıdaki merdivenlerden hızlı adımlarla çıkarak kendisine doğru gelmekte olan Jungkook'u gördüğünde duraksamıştı. Neredeyse koşar adımlarla Lisa'nın olduğu koridorda yürüyordu. Kendisine odasına uzun yoldan gitmeye karar verdiğini ve bunun normal bir istek olduğunu açıklamaya çalıştı genç kız. Kendisini kandırmaya çalışıyordu. Anında, arkasını döndü ve Jungkook'un tam tersi yönünde yürümeye başladı. Adımlarını giderek hızlandırıyor, omzunun arkasından Jungkook'a bakmaya korkuyordu.

Kolunda bir el hissettiğinde neredeyse tökezleyerek öne doğru düşüyordu ama Jungkook diğer elini onun beline yerleştirerek dengede kalmasını sağlamış, düşmesini engellemişti. Ardından nazikçe genç kızın belinden ve kolundan ellerini çekerek tam önüne geçmişti. Sıkıntılı gözüküyordu. Kaşları hafifçe çatıktı ve üzgün bakışlarla Lisa'yı izliyordu. "Benden neden kaçıyorsun," diye sordu masum bir ses tonuyla. Lisa'nın söyleyeceklerden çok korkuyor ama bir yandan da duymak istiyor gibiydi.

Genç kız, birkaç saniyeliğine ne diyeceğini bilemeyerek Jungkook'u izledi. Sonrasında ise yutkundu. Onu kendisinden uzaklaştırması şarttı çünkü şuanda bile ona sarılmayı istiyor; beraber bahçede yürüyüş yapmayı, pikniğe gitmeyi veya at binmeyi arzu ediyordu. Fakat yapamazlardı işte. Gözlerinin dolduğunu fark ettirmemeye çalışarak ellerini elbisesinin kumaşına doladı ve sıkıca kavradı. O klişe cümle yankılanmaya başlamıştı beyninde: keşke başka bir yerde başka bir şekilde karşılaşma fırsatımız olsaydı. Yüzünde acı dolu bir tebessüm belirdi önce. Ama çok sürmeden kayboluverdi ve surat ifadesi donuk bir hal aldı.

don't let your crown fall ❅ bts•bpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin