Elinde tuttuğu bidonun içindeki sıvıyı yavaş adımlarla yere dökmeye başlarken gözlerinden süzülmek için an kollayan gözyaşlarından habersizdi. Kollarına dolanan saç telleri onu rahatsız etti fakat o tutamları geriye atmak gibi bir harekette bulunmadı.
Döktü benzini asfalt zemine. Sessiz miydi ortam? Kulağında çınlayan sesler nereden geliyordu peki?
"Ne olduğunu biz de çözemedik." diyordu kalın bir ses tonuyla. O vicdansız doktordu bu.
"Elimizden geleni yaptık. Bizi de anlayın lütfen." diyordu yine o çaresiz tonda. Nefret ederdi kadın, çaresizlikten. Ellerinin kollarının bağlanmış olmasını sevmezdi. Bu yüzden küçükken onunla körebe bile oynamamıştı.
Elindeki bidondan artık benzinin akmadığını gördüğünde kırmızı bidonu harabe evin bir köşesine fırlattı. Etrafına baktı. Burası, kahkahalar attığı ev miydi? Fulya ile bu odada evcilik oynardı. İlk okumayı bu odada söküp ona masal anlatmıştı.
Neydi geride kalan? Bir şey var mıydı elle tutulan?
"Tamam doktor bey. Sizi anlıyorum." Şimdi de Fulya konuşuyordu. Neredeydi? Nasıldı, ne zaman ölmeye başlardı?
Ciğerlerine çekeceği nefesler hep boğazında asılı kalıyordu. Bir kez daha denedi. Olmadı. Sinirlendi. Benzin ile çizdiği çemberin ortasına geçti. Soğuktu hava. Elleri her zamanki gibi buz tutmuştu. Kalın çoraplarını giymese ayakları da uyuşurdu şimdi. Peki, o yine onun için şömineyi yakar mıydı?
Sol göğsüne taktığı broşa elini sımsıkı bastırdı.
"Bana bak." diyordu Fulya. Bakamamıştı. "Geçecek." diyordu gülümseyerek. Hep böyle güzel gülerdi zaten.
Elindeki kibrit paketini açtı. Bir kibrit çöpü çıkardı. Şimdi o olsa, "Sen yakamazsın, ver onu bana." derdi. Deseydi keşke fakat yoktu. Onu terk etmişti çünkü.
"Yavaş yavaş semptomlar göstermeye başlayacaksınız." demişti yine doktor.
"Tamam sorun değil." demişti. Nasıl bir sorun olmazdı? Aklını kaybedecekti artık.
Kibritin ucunu pakete sürttü ve ilk seferde yaktı. Sağına dönüp "Bak, yaktım!" diyip onun takdir etmesini bekleyemeyecekti çünkü artık yalnızdı.
"Ama semptomların ne olduğunu kestiremiyoruz."
"Tamam sorun değil."
Ucu alevlenen kibrit çöpünü benzinin üzerine attı. Alevlerin ışığı gözlerini kamaştırmıştı ve az önceki karanlığın nereye gittiğini sorgular olmuştu. Teninin ısındığını hissetti hemen. Gülümsedi ama elleri hâlâ üşüyordu. Hep üşürdü zaten.
"Yürüyemeyeceksiniz." Alevlerle çevrildi etrafı. Sağını solunu kuşatan, tenini kavuran alevler cehennemi andırıyordu sanki.
"Kas gücünüz azalacak." Kalbinin üzerine taktığı broşu daha çok bastırdı tenine. Yüreğine saklamak istiyordu. Kimse görmesin istiyordu.
"Kilo vereceksiniz." Siyah tişörtünün açıkta bıraktığı kolları, alevlerin sıcaklığı ile yanmaya başlamıştı. Çok sıcaktı ama umrunda değildi. Alevler kendisine yaklaşıyordu ama umrunda değildi.
"Konuşamayacaksınız." Alevlerin sesi yüksekti ama zihnindeki sesleri bastıramıyordu. Alevler parıl parıldı ama zihnindeki sahneleri silikleştiremiyordu.
"Peki gülebilecek miyim?" Bir hıçkırık peyda oldu dudakları arasından. Kollarını bedenine daha sıkı sardı. Kaburgaları bile sızlıyordu artık. Kalbini kaplayan acı, yumruk kadar yeri sevmemiş gibi yayılmıştı vücudunun her bir zerresine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZER0 (Tamamlandı)
Ficção Científica🥂 Wattys2022 kazananı 🥂 ∆∆∆ 🔻Yetişkin İçerik! 🔻Kitabımın ismi Zero değildir. Zer0 - Zerzero- olarak yazılıyor ve "Zerziro" olarak okunuyor. ∆∆∆ Sıfırdan başlamak için kurduğu bir şehri vardı. İlmek ilmek işlediği, her siyahı beyaza çevirmek içi...