◭
Bölüm Şarkıları:
Pera - Ölebilirim
Grandson - Fallin
◭
Güneşli günleri severdi Turna. Çimlerle oynamayı, yirmi dört yaşında olsa bile okey taşlarından kaleler yapmayı çok severdi. Canı sıkıldığında televizyondan çizgi film izlemeyi, Lâl ile beraber oyun hamurlarıyla evcilik oynamayı, gazoz kapaklarını taşla ezip düzleştirmeyi ve büyük bir kavanozun içinde saklamayı severdi.
Hayat ona onlarca darbe indirse bile, içindeki çocuğu öyle güzel muhafaza etmişti ki eskiden kendisine hayat enerjisi veren hiçbir özelliğini unutmamıştı. Büyüyünce kalın ansiklopediler okumak, aile kurmak, işe girmek, hobilerinden vazgeçip sadece ailesi için yaşamak zorunda bırakan bütün kuralları reddetmişti.
Kimseden çekinmiyordu. Kendisini herkese açmıyordu sadece. Eğer bir köşede sessizce oturuyorsa içinde bulunduğu ortamı sevmiyor demektir ama her zaman olduğu gibi, ortama ayak uydurmak konusunda da üstüne kimse yoktur.
İçindeki çocuğu herkese göstermez bu nedenle. Yoldan geçen herhangi biri Turna'nın olgun, aklı başında ve işinde gücünde biri olduğunu düşünürdü. Evet, Turna bu özelliklere sahipti fakat çiçeklerle etrafını çevrelediği kişiliğini de gözlerinin içine bakınca görmek mümkün değildi.
İnsanları sevmiyordu. Yalnızlıktan korkmasına rağmen yalnız kalmanın en doğru seçenek olduğunu düşünmüştü. Eğer bir odada tek başına ise mutlaka müzik açardı. Sessizlik onu hep korkutmuştu. Hele de içinde bulunduğu ortam karanlık ise Turna'nın sakin kalması mümkün değildi.
Daha hiç kimse Turna'nın korkularını bilmiyordu. Değerli bir hazineymiş gibi sadece kendisine saklıyordu bunları. Kendisini daha kendisi de tanıyamadığı için sınırlarını da bilmiyor, bu nedenle adımlarını da hep temkinli atıyordu. Kimseye kendisini bir zaaf olarak kullanmasına izin vermiyordu.
Öyle düşünüyordu.
Güneşli bir kış gününe uyandı Turna. Kabuslar yakasını bırakmak nedir bilmese de uyanınca yüzünde sakin bir tebessüm vardı. Beyaz yorganını ayaklarıyla ileriye doğru itti ve şortunun uçlarını düzelterek yatağından çıktı.
Dün gece Yekta ile beraber eve yürümüşlerdi. Harabe evde biraz kalıp sohbetlerine devam ettikten sonra Yekta Turna'ya yorgun gözüktüğünü söyleyip eve gitmeyi teklif etmişti ve Turna da itiraz etmedi. Beraber alakası olmayan birçok konudan konuşmaya başlamışlar ve eve ne ara geldiklerini bilememişlerdi.
Konular genelde, "Yeşil elmayı mı yoksa kırmızı elmayı mı seversin? Siyahı neden çocuklar hiç sevmez fakat büyüyünce bağımlısı olurlar? Köşedeki dönerci ayda ne kadar kazanıyor acaba? Benim pastane açma hayallerim vardı. Senin de var mıydı?" tarzındaydı. Konuların ne ara değiştiğini kendileri de bilmiyordu. Önemsedikleri de söylenemezdi.
Fakat evlerine girip anahtarlarını camdan kaselere attıktan sonra ikisi de aynı hareketi yapmıştı. Başlarını kapıya yaslayıp karşılarındaki duvara bakmışlar ve yüzlerinde minik tebessümden habersizce sessizlik içinde ayakta durmuşlardı.
Bu durumun tek bir tanımı vardı: Ruh sarhoşluğu.
Odasının kapısını açtığı anda Narin, bacaklarının arasından zıplamaya başlamıştı bile. Turna hafifçe kıkırdadı ve Narin'i kucağına aldı.
"Günaydın Bunny." diye mırıldandı ve birkaç kez öptü minik tavşanını. "Bakıyorum da bugün çok güzel gözüküyoruz." diyip koynuna yaslamıştı. Ayaklarına terliğini giymediği için ayakları parke zeminde ritmik bir ses çıkartmaya başlamıştı ve zıplaya zıplaya merdivenlerden inmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZER0 (Tamamlandı)
Fiksi Ilmiah🥂 Wattys2022 kazananı 🥂 ∆∆∆ 🔻Yetişkin İçerik! 🔻Kitabımın ismi Zero değildir. Zer0 - Zerzero- olarak yazılıyor ve "Zerziro" olarak okunuyor. ∆∆∆ Sıfırdan başlamak için kurduğu bir şehri vardı. İlmek ilmek işlediği, her siyahı beyaza çevirmek içi...