1.9

864 138 22
                                    

taehyung

"ilk önce beni o kabus gibi kulübün eriyen çatısından kaydırarak kaçırıyorsun, şimdi de taze pişmiş hindi gibi sokaklarda dolaştırıyorsun. bu pisliklere et lokantası gibi kokuyorumdur kesin," diye mırıldandı changbin arkamdan, eli orağında hazır duruyordu. "yüce isa... ter içinde kaldım. terlemeyi kesinlikle özlememişim."

o yüzünü omzuna silerken jungkook kıkırdadı. ben de yanımızdan geçen bir iblisin yolundan çekilmiştim. "bunu hafta sonları eğlence için insanların bedenlerini ele geçiren adam söylüyor."

"sigara içmeyi seviyorum. krep yemeyi seviyorum. arada bir 1969 model camaro'nun arka koltuğuna yaşayan bir erkek atmayı seviyorum. cehennemin dibinde vücudumun her bir yerinden ter akmasını sevmiyorum."

önümdeki jungkook omzunun üstünden baktı. "burada olmak zorunda değilsin. istersen geri dönüp balthazar'ın karşısına çıkmayı deneyebilirsin."

changbin ona bir bakış atıp kafasını iki yana salladı. "hayır teri seçiyorum."

jungkook göz kırpıp yerlerinde durmayan iblisler ve işkence gören ruhlarla dolu caddede ilerlemeye devam etti. ruhlar sokaklardaki çatlaklara sızıp kaçarken etrafa buharlar ve acı dalgaları yayılıyordu. dikkatimi adımlarıma verdim ve külle kaplanmış çizmelerimi inceleyip zemindeki yarıklardan sızan kavurucu sıcaktan kaçarak ilerledim. bunu yapmak etrafımdaki dehşeti izlemekten daha kolaydı. zaten etrafımda sıkı bir bariyer oluşturmuş iki ölüm meleği ne görmem ne de görülmem için fırsat tanıyordu.

peşinden bir köşeyi döndüğümüzde jungkook aniden durdu. zincirlenmiş ruhlardan oluşan bir duvar önümüzde duruyor, uzuvları yanlış takılmış bir grup iblis tarafından kırbaçlar ve bıçaklarla dizlerinin üstüne çöktürülürken yüksek sesle inliyorlardı. ruhlar acıyla iki büklüm olarak yere düşerken iblisler kıkırdıyorlardı. tenime vatan iğnelere benzeyen hisler midemi altüst etti. elimle ağzımı kapatıp geriye doğru sendelediğimde changbin beni omuzlarımdan tuttu. jungkook bize bakmak için döndüğünde dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. sonra changbin'e kafa salladı ve kalabalık tarafından yutulacak kadar geriledik.

"planın bu mu? delirdin mi sen?" dedi changbin koyu kahverengi gözlerinde korkuyla. "gerçekten de sonunun onlar gibi olmasını mı istiyorsun?" sıra halindeki ruhlara işaret edip şakağından akan bir ter damlasını sildi. "onun ne olduğunu anlayacaklar," dedi. "yani... baksana ona!"

jungkook orağını kınına soktu. "et bölgesi'ne giden tek yol burası."

changbin gülerek alnına düşen bir saç tutamını geri itti. "ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? et bölgesi mi? sırf et bölgesi'ne gitmek için cehennemin derinliklerine mi gireceğiz yani?  oraya vardığımızda kıyma haline gelmiş olacak bir çocuk için mi?"

jungkook gözlerindeki uyarıyla onu bir adım geri itti. "sen olmasaydın burada olmayacaktık."

"doğru," dedi changbin alaycı bir şekilde gülerek. "beni suçlamaya devam et. patronun oğlunu bir seks kediciği gibi giydirip intihar görevi için cehennemin dibine sürükleyen de benim zaten."

jungkook'un öfkesi bir patlama gibiydi ama dudaklarından hızla dökülen sözcükleri duyamıyordum. yalnızca ağlama sesini duyabiliyordum. kısık, masum ve küçücük bir ses. bir bebek. burada bir bebek vardı. dehşet ve panik hareketsiz kalmamı sağlayan mantığımın önüne bir engel koymuştu. sesteki boş hüzün beni resmen çekiyordu. ağız dalaşı yapan iki ölüm meleğine arkamı dönüp sesin beni kalabalığın içinden çekmesine izin verdim. kafamı eğdim ve avucumdaki deriye sarılı cam parçasını tenime batacak kadar sert sıktım.

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin