0.4

1.2K 174 54
                                    

taehyung

"ne yaptığını sanıyor bu?" felix, cehennemin ölüm meleğinin az önce durduğu yerdeki inci rengi, pırıltılı sise şaşkınlıkla bakarken. "o cehennemin ölüm meleği. oraya öylece... yani..."

onu duymazdan gelerek yoongi'nin yanına gittim. ölmekte olan güzel yoongi, insanlığın son parçasına tutunmaya çalışıyordu. diz çöküp parmaklarımı mint yeşili saçlarından geçirdim. gözleri camlaşırken ciğerlerinden kesik bir nefes çıktı.

bu benim suçumdu. eğer ben karışmasaydım yoongi burada olmayacaktı. bu halde kanı dökülmüş olmayacaktı. hayatta ve iyi olacaktı. ah, tanrım... felix'i dinlemeliydim. ben...

"o öldü," diye fısıldadı yoongi, gözlerini yüzüme odaklamıştı. elim havada donakalırken kaşlarımı çattım. beni görüyor olamazdı. beni hayatta olan kimse göremezdi. ama iki yıllık görünmezliğin ardından sonunda birisi tarafından görülmek tuhaf bir histi. omzumun üstünden baktığımda insanların, molozların arasında, duvarların altında kalmış olan çocuktan bihaber dolaştıklarını gördüm. sonra dikkatimi yoongi'ye verdim. gözlerini kırptığında bir gözyaşı akıp hüzünden oluşan minik bir nehir gibi yanağında iz bıraktı.

"kim öldü?" diye sordum.

"jimin." çocuğun adını nefes verir gibi söylemişti ama ne dediğini anlamıştım. yanına, molozların üstüne oturdum. "o... öldü... ve ben... hâlâ... istemiyorum..."

"uzun sürmeyecek," diye fısıldadım. "hepsi yakında sona erecek ve bundan çok daha güzel bir yerde buluşacaksınız."

"söz mü?" dedi yoongi sıktığı dişlerinin arasından. "söz... ver. onu tekrar görmem lazım. ben..."

"taehyung!" felix kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı ve telaşla bir yoongi'ye bir bana baktı. "ne yapıyorsun sen?"

ne yapıyordum? ne diyeceğimi bile bilmiyordum. sadece bu çocuğa borçlu olduğumu biliyordum. en azından onu rahatlatabilirdim.

"belki de ölüm melekliğini denemek istiyordur." felix'in arkasındaki ölüm meleği siyah saçlarından ellerini geçirdi ve bana yamuk bir sırıtışla baktı. "sana işi memnuniyetle öğretirim, melek. çok nazik olurum. jungkook benim kadar tatlı değildir."

"o öyle bir şey istemiyor!" yoongi olduğu yerde boğulur gibi sesler çıkarırken felix beni çekti. kafamı eğdiğimde çocuğun korku dolu gözleriyle karşılaştım.

"partiyi bozmak istemezdim ama yapacak işlerim var gençler," dedi ölüm meleği. "zaten uzun, karanlık ve ölümcül adamı bugün yeterince kızdırdım. bu yüzden müsaadeniz olursa..."

elimi yoongi'ye uzatıp aramızdaki bağa tutundum ve bu kırılgan bağdan ona güç ve güven aktardım. ama bu yeterli değildi. karanlık panik ve acı bulutu etrafını hızla sarıyordu.

"taehyung?" felix suratımın önünde parmaklarını şıklattı. "dinliyor musun?"

"söz veriyorum," demeyi başardım sonunda. sonra aramızdaki bağı bırakıp onun gitmesine izin verdim. "onu tekrar göreceksin, söz. bir hiç uğruna gitmeyeceksin."

yoongi'nin gözleri donuklaştı ve bedeni gevşeyip göğsü inip kalkmayı kesti. beni derinlere çekmeye çalışan mide bulandırıcı üzüntü hissini yok etmeye çalışarak dudağımı ıssırdım. ölüm meleği, yoongi'nin içindeki son can kırıntısını da almak için orağını kınından çıkarırken kafamı çevirdim. jimin'in ruhunu alınmasını izlediğim gibi onunkini de izleyemezdim.

"gitmemiz gerek," dedim felix'e. "hemen."

az önceki ölüm meleğinin jimin'i güvenli bir şekilde eve götürdüğünden, sözümü tutacağımdan emin olmalıydım. beni yakan o acı dolu kahverengi gözleri düşündüm. ölüm meleği çocuğun gözlerindeki acı beni öyle büyük bir güçle çekmişti ki yüzüne kazınmış öfkeli hatlarını yumuşatma ve damarlarımda dolaşan neşenin bir kısmını ona verme isteğiyle ona doğru gitmemek için kendimi zor tutmuştum. gözlerimi kapatıp içimdeki yoğun ihtiyaç dalgasına karşı metin olmaya çalıştım. ona yardım etmeye, içinde barındığını hissettiğim acıyı yok etmeye ihtiyaç duyuyordum. ama şu anda bunu düşünemezdim. onun gibi biriyle aramda oluşan böyle bir bağa kendimi bırakmak sadece başımın belaya girmesine sebep olurdu.

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin