2.7

778 127 21
                                    

jungkook

kız kardeşlerim önümde dizlerinin üstündeydiler. yuna kontrolsüzce hıçkırırken ryujin bana yalvaran gözlerle bakıyordu. dişlerimi sıktım ve dietrich'in, ryujin'in saçlarını okşadığını ve korkusunu güzel bir şarapmışçasına içine çekerken kıkırdadığını görmemek içim kafamı çevirdim. siyah gözleri ateşin ışığında parlıyordu. çok kötü bir yaratığın hayaleti sıcakta yavaş yavaş canlanmaya başladı.

"onları öldürmek ilk seferinde çok tatmin edici olmuştu," dedi dietrich, yuna'nın kafasına avucuyla hafifçe vurarak. "içimde, ikincisinin daha güzel olacağına dair bir his var ama belki önce biraz oynamalıyız."

hatırlamayı hiç istemediğim anılar tek tek zihnimde belirmeye başladı.

kapı tıklatılıyordu. annem ateşin başındaydı. yuna, ryujin'in saçını örüyordu.

"dışarıda adamlar var," diye fısıldadı yuna, pencereden gizlice bakarak. "seninle konuşmak istediklerini söylüyorlar, jungkook."

onu pencereden çekip arkama ittim ve dışarı bakmak için perdeyi kenara çektim. yaklaşan fırtınanın gönderdiği esintide titreşen meşaleler yerine duramayan bir kalabalığı aydınlatıyordu. dietrich düzensizce dizilmiş adamları iterek öne çıktı ve beni camda gördüğünde kollarını iki yana açtı. onun burada olması işlerin ne kadar kötü gideceğini anlamamı sağlamalıydı.

"jungkook!" diye bağırdı. "kardeşim! çık da bi konuşalım. kadınları meselenin dışında tutalım."

pencereden gerileyerek uzaklaştım ve babamın bana bıraktığı bıçağı kaptım. kanser yüzünden ölmeden önce yaptığı son bıçaktı bu. bıçağı pantolonumun arkasına sıkıştırdım ve anneme baktım. ateşin önündeki koltuğundan kalkarken yüzü solmuştu.

"içeride kal, oğlum," diye fısıldadı.

boğazımı sıkan korkuyu yutmaya çalıştım. evin erkeği bendim artık. içeride kalmak bir seçenek değildi. annemin yanına gidip alnını öptüm.

"merak etme, anne," dedim. "ne istediklerini öğreneceğim sadece. dietrich'i tanırsın. şimdi dışarı çıkmazsam saklayacak bir şeyim olduğunu düşünecektir. onunla yüzleşirsem daha iyi olur."

"jungkook?" yuna kollarını boynuma sardığında saçlarını okşadım. "dikkatli ol."

"olacağım. beni burada bekleyin."

istedikleri tam olarak buydu. beni devre dışı bırakmak. sayıca bana üstün gelerek yoldan çekilmemi sağlamak ve cadı avına devam etmek. o zamanlar onların gözünde cadılıkla suçlanmak için anlamadıkları bir şeyi yapmak yeterliydi. annemle kız kardeşlerimin yalnızca dualar ve bitkilerle insanları nasıl iyileştirebildiklerini anlamıyorlardı. üçü de bu yüzden cadı damgası yemişti. kurtardıkları insanlar onları öldürmüştü. şimdi ben yine buradaydım. elim kolum bağlıydı ve gözlerimin önündeki kabusu izlemek zorundaydım.

gözlerimi kapatıp acıya odaklandım. seçilecek çok fazla acı vardı. sağ kolumdaki kemikler ezilip toz olmuştu. dietrich'in kırbacının açtığı yaralar yanıyor ve zonkluyordu. kan, ilk yaralarımı çapraz desenler halinde kafes gibi kaplıyordu. bunların hepsini onun kız kardeşlerimle oynamasını, onların korkusunu, acısını içine çekmesini izlemekten daha iyiydi.

"sorun ne, jungkook?" güldü. "korkuları sana da büyüleyici gelmiyor mu? benim adamlarım da sen onları katlederken korkuyorlar mıydı? hayır... çok cesurdular, değil mi? onları iyi eğittim."

ayağının dibine ağız dolusu kan tükürüp ona dik dik baktım. "bebek gibi ağladılar. her biri."

dietrich kemerinden bir kılıç çıkarıp ryujin'in sırtına batırdı ve ucu önden çıkana dek döndürerek sapladı. gırtlağından boğulur gibi bir ses yükselen kardeşim kocaman açılmış, bomboş gözlerle bana baktıktan sonra yere düştü.

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin