1.5

965 153 50
                                    

taehyung

yatağın altındaki zemin kattan gelen müzikle titreşiyordu. duvarın diğer tarafında biri ara vermeden çığlık atıyordu. yatağın yaylarını kavrarken çığlıkların hiç kesilip kesilmediğini merak ettim. eğer sonsuza dek bu cehennemde sıkıştılarsa muhtemelen çığlıkları da sona ermiyor demekti. bir yerlerde jungkook'da çığlık atıyordu. onu duymamıştım. ama hissetmiştim. acısını. çaresizliğini. bizi birbirimize bağlayan, jungkook'la ilgili, onun asla bilmemi istemediği şeyleri öğrenmemi sağlayan kırılgan bağ sayesinde hissedebiliyordum. bir yerlerde acı çekiyordu. benim için. gözlerimi sıkıca kapattım ama yaşlar yine de engeli aşıp aktı ve yanaklarımdan kayıp hâlâ dumanları tüten yayların üzerine düşerek cızırdadı. daha önce hiç ağlamamıştım. ağlamak güzel değilmiş.

kavurucu sıcağa rağmen titrerken cüppemin yanımda olmasını diledim. giydiğim berbat deri şifonyerin üstünde kuruyordu. fırın patladığına jungkook'un dediğini yapmış ve alev sönene kadar suyun içinde durmuştum. çıktığımda odadaki neredeyse her şeyin sıcağa dayandığını görerek şaşırmıştım. yanacak olan her şey çok uzun zaman önce yanmış olmalıydı. jungkook'un yangından kaçmak için nereye gittiğini düşünmeden edemiyordum. kaçabilmiş miydi? içim bulanmaya başlayınca sakinleşmek için ellerimi karnıma bastırdım. jungkook iyi olmalıydı. eğer değilse...

iki büklüm olup sessiz bir dua ederken bir ses duydum. camdan bir gıcırtı gelmişti. bütün vücudum korkuyla donakaldı. cam kayarak açıldı ve biri... bir şey içeri düştü. yerden bir homurtu yükselip etrafım kapkaranlık bir acı bulutuyla çevrilirken yataktan fırladım.

"jungkook?"

jungkook dizlerinin üstüne kalkıp kemeriyle orağını çıkardı ve yere attı. oda karanlık olduğu için yüzü görünmüyordu. görmekten korkuyordum. ama görmeliydim. yatağa tırmanıp yanıma yığıldı.

"aman tanrım..." yüzüne düşen saçlarını geri ittiğimde dokunuşum yüzünden suratını buruşturdu. solgun teninde yaralar vardı ve dudağındaki bir kesikten kan akıyordu. "kendine neler yaptırdın böyle?"

"ben iyiyim, taehyung," dedi pürüzlü bir sesle. sonra uzanıp parmaklarını hâlâ nemli olan saçlarımdan geçirdi. "sözümü dinlemişsin."

"tabii ki dinledim. ama sen iyi değilsin," diye fısıldadım, acısını kendi acım gibi hissederken. görebiliyordum. simsiyah, şiddetli dalgalar onu tekrar tekrar derinlere çekiyordu. "kanaman var."

benim için kan akıtıyordu. beni güvende tutmak için. kalbimin sızladığını, acı verici, tanıdık olmayan bir duygunun altında ezildiğimi hissettim.

gözlerini kapattı. "belki kanamayı seviyorumdur."

"belki bir aptalsındır."

bir gözünü açıp kıkırdadı. "vay canına. bir neşe meleğinin bana aptal demesini sağladım. artık görmem gereken her şeyi gördüm."

"ben de kötü şöhretli jungkook'un güldüğünü duydum," diye cevabı yapıştırıverdim. "sanırım ben de görmem gereken her şeyi gördüm."

bir süre duraksadı, daha sonrasında karanlıkta çok fazla belli olmayan kahverengi irisleri yüzüme doğru kaydı. "taehyung?"

"evet?"

"giysilerin nerde?" gözlerini benden ayırmadı ve ben üzerimde iç çamaşırımdan başka hiçbir şey olmadığının farkına vardım. hiç kimse beni böyle görmemişti. jungkook'un gözleri üzerimdeyken kontrolümü yitirdiğimi hissediyordum. bilinmeyen bir şeye doğru serbest düşüşe geçmiş ama kurtarılmak istemiyormuş gibi. vücudumu kapatmak için dizlerimi göğsüme çekerek kollarımı bacaklarıma sardım.

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin