2.4

816 131 37
                                    

taehyung

önümde dikilen küçük iblis, arkasındakiler kadar göz korkutucu değildi ama gözlerindeki aç bakış göğsümde korkunun kıvılcımlanmasına neden olmuştu. aşık olduğum ölüm meleğiyle changbin'i tutsak olarak tutan devlerin arasında sessiz bir bakışma geçerken kalbimin gümbürdediğini hissediyordum. jungkook'un çenesindeki bir kas seğirdi ve karanlık bir öfke, bir bulut gibi etrafına yayılıp yanmaya, nabız gibi atmaya başladı. bu bana babamın fırtınalarını, otoritesine karşı gelenlere yönelttiği doğaüstü öfkeden hemen önceki sessizliği anımsatmıştı. jungkook'da da aynı gaddarlık vardı; alev almayı bekleyen tehlikeli bir güçtü bu.

"normalde oyun için yanında kimseyi getirmezsin," dedi jungkook, iblise. sesi sert ve gergindi.

iblis gülümsedi ve boğazından kısık bir tıslama yükseldi. bakışları bir dokunuş gibi yavaşça üstümde dolaştı. kollarımı gövdeme sardım; bana bakışları midemi bulandırmıştı. gerilediğimde kolumu kavrayan yoongi'ye dirseğimi çarptım. korkusu, dehşeti etrafımı sarmış, beni boğuyordu.

"sssen de normalde böyle güzzzzel bir ödül getirmezssssin," diye tısladı.

"o bir ödül değil," dedi jungkook. "bir görevli."

iblis kıkırdayarak ellerini çırptı. "yalan ssssöylemene bayılıyorum. ssssana çok doğal geliyor, ölüm meleği. onun ne olduğunu koklayamadığımızı mı ssssanıyorssssun?"

jungkook'un, orağının kabzasına sardığı parmakları bembeyaz olmuştu. patlamaya çok yakındı. kendisine hakim olmaya, durumu kontrol altına almaya çalıştığını hissedebiliyordum. sayıca azdık çünkü.

"şu işi bitirelim, cyril," dedi jungkook, kollarını iki yana açarak. "oyun mu istiyorsun? hadi oynayalım."

gözü seğiren iblis alaycı bir nefes verdi ve bileğiyle ağzını sildi. "bahissssler."

"kıymetli taşlardan daha fazla şey istiyorsun." jungkook sırıttı.

"sarışın çocuğu istiyorum." ince, pençemsi parmağını bana doğru uzatıp sırıtarak dudaklarını yaladı.

"öyle bir şey olmayacak," dedi jungkook ona doğru bir adım atarak. hareketlerinde tehlikeli bir hava vardı. iblis de bunu fark etmiş gibiydi. kaşlarını çatarak geriye, zebani korumalarının sağladığı güvenliğe kaçtı.

"diğerini isssstemiyorum," dedi, yoongi'ye iğrenmiş gibi bakarak. "o kullanılmış. ama sssarışın çocuk... onu istiyorum."

"kazanırsan beni alırsın," dedi jungkook, orağını kınına sokarken. "ben kazanırsam changbin'i bize verip, buradan def olup gitmemize yardım edersin."

"hayır!" öne atıldım ama jungkook beni durdurmak için elini kaldırdı ve gözlerini iblisten ayırmadan kafasını yana eğip tek kaşını kaldırdı.

"ne istersin cyril?" diye sordu. "benden iyi yararlanamayacağını söyleyemezsin. bana el sürmek için bir uzvunu sana verecek müşterileri bir düşün."

iblis çenesini ovaladı. iğrenç yüzünde zafer kazanmışçasına bir sırıtış belirdi.

"anlaştık."

döndü ve peşinde zebanileriyle sokakta ilerlemeye başladı. jungkook da arkasından gitti. peşinden koşup kolunu kavradım ve sıcaklığının beni kavurmasına izin verdim. bu sıcaklık hâlâ güvende olduğunu, hâlâ benimle olduğunu gösteriyordu. ama daha ne kadar böyle olacaktı?

"ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye fısıldadım.

"iskambil oyununu kazanacağım," dedi kısaca, özgüvenli bir şekilde. neredeyse ukalaca konuşuyordu. "sonra da bizi buradan çıkaracağım."

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin