0.2

1.7K 212 85
                                    

taehyung

"nerede?" diye fısıldadım, parmaklarımı havuzun parıldayan sularına sokup görüntüleri karıştırırken. bu dünyaya açılan penceremdi ve genelde yardım edecek yeni ruhlar bulmak için kullanıyordum. çok iyi bildiğim birini bulmaya çalışıyordum.

"haydi jimin...."

bir süre arayıp bir şey bulamayınca parmaklarımı suyun üstünde kaydırdım ve parmaklarının eklem yerlerini masaya, el sürülmemiş kahvesinin yanına vuran çocuğu izlemeye başladım. sonra elimi havuzdan çekip omzumun üstünden bakarak oluşturduğum bulut ve ateş böceği yığınının beni hâlâ gizleyip gizlemediğini kontrol ettim.

bir iş bittikten sonra bir insanla böyle ilgilenmek yasaktı. onlarla bağ kurmamamız gerekiyordu. neşe melekleri olarak tek amacımız insanlara mutluluk vermek, karanlığı yok edip ışığı ortaya çıkarmaktı. tüm bunları yoongi için iki yıldır yapıyordum ve artık onu umursamamayı bırakmak imkansız geliyordu.

yoongi'yi ilk kez bir hastanede ziyaret etmiştim. bileklerinde kasti olarak açılmış pürüzsüz kesiklerden akan kan bandajlarının üstüne çıkmıştı. o zamanlar çok fazla uyuyor ama hiç dinlenemiyor ve rahatlayamıyordu. üç gün boyunca, boş ve kemikleri batan bedeninin yanına kıvrılıp yatmış, acısını içinden çekip karşılığında huzur vermeye çalışmıştım. felix, onun ümitsiz vaka olduğunu, çabalarımı tek dileği ölmek olan bir çocuk için boşuna harcadığımı söylemişti. ama o, yoongi'yi benim gördüğüm gibi görmüyordu. bu çocuk, birleştirilmeye ve yenilenmeye ihtiyaç duyan kırık, kanlı parçalardan oluşuyordu.

iki yıllık iyileşme sürecinden sonra eksik olan tek bir şey parçası kalmıştı. benim asla sağlayamayacağım bir şeyi sağlayacak olan, minik ama hayati bir parça. kalbini iyileştirebilecek olan bir parça.

park jimin.

yoongi onu bir çarşamba günü bir parktaki bankta, söğüt ağacının gölgesi altında oturmuş ağlarken bulmuştu. elinde buruşuk bir mektup vardı. yanaklarındaki lekeler gözyaşlarının mürekkepten olduğunu düşündürüyordu. yoongi ona çoğu insanın yapacağı gibi peçete uzatmamış veya canının yanıp yanmadığını sormamıştı. bunun yerine güzel olduğunu söylemişti. jimin ona, altıncı sınıftayken annesiyle gittiği seoul sanat müzesi'ndeki bir tabloyu hatırlatmıştı. hüznü onu çekmiş, tanıdık bir şey içindeki yalnızlık hissini azaltmıştı. ve birlikte benim aylarca uğraştığım ama başaramadığım bir şeyi başarmış, enerjisini aşktan alan meşalelerle karanlık yollarını aydınlatmışlardı.

ve bugün tüm o kırık parçalar tekrar bir bütün halini alacaktı. bugün yoongi, jimin'e, ona aşık olduğunu söyleyecekti. aslında onları kaderlerine bırakmalıydım ama ben, insanları geçici birer görevden başka bir şey olarak görmeyen biriydim, diğerlerinden farklıydım. kalbim onlara yardım etmek için sancıyordu.

felix beni yakalarsa çok öfkelenirdi. felix'ten başka biri tarafından yakalanırsam cennetten kovulurdum. ama bu beni suya bakmaktan, araştırmaktan alıkoymuyordu. ve sonunda soluk bir teni, siması civcive benzeyen ve turuncu saçları olan, elini çılgınca sallayarak taksi durdurmaya çalışan çocuğu buldum.

jimin'in kırık ruhunun toparlandığını, aşkla yenilendiğini görmek içimi neşeyle dolduruyordu. gülümsedim ve bacaklarına kadar uzanan mor ceketinin taksinin kapısına sıkışmasını izledim. sonra taksi hızlanarak köşeyi döndü ve görüntü tekrar bulutlandı. topuklarımın üstünde geriye doğru sallanarak cama benzeyen havuza baktım. sudaki yansımam kaybolmuş görünüyordu. sarı saçlarım alev gibi etrafımda dalgalanıyor, berrak gözlerim suyun derinliklerinde kayboluyordu.

tüm bunlar bitince artık yoongi ve jimin ile kalacak bir bahanem olmayacaktı. onları bırakmanın bir yolunu bulmak zorunda kalacaktım. yeni bir mücadele, ruhumun içindeki boşluğu doldurmak için yeni bir yol bulmam gerekecekti.

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin