1.8

890 141 81
                                    

jungkook

onu tekrar öpmeliydim.

hayır, öpmemeliydim. ama koridordaki, kapıyı kıracak kadar sert tıklatan her neyse onun için kendimi hazırlarken bu düşünceye engel olamıyordum. dün gece kapının önüne daha büyük bir mobilya itmiştim ama o da çok uzun dayanmazdı. taehyung o büyük, berrak gözleriyle bana bakarken, benim için beslediği hisler güneş gibi parıldarken... kendime engel olmak, dudaklarındaki sözcükleri yakalayıp tatlarına bakarak yutmamak için kendimi tutmak neredeyse imkansızlaşmıştı. gözlerimi kapatıp kapıya yaslandım ve tüm bu düşündüklerimi beynimin "düşünmeye vaktim olmayan şeyler" kısmına attım.

orağımı kavrayıp kapı kolunu tuttum. eğer raesung ya da ruh yiyici yaratıklardan biri taehyung'u almaya geldiyse tekrar düşünmeleri gerekiyordu. çünkü bunun olmasına izin vermektense yanmayı yeğlerdim. buradan geçide kadar karşıma çıkan tüm iblisleri katlederdim. sonuçları umurumda bile değildi. ne yapacaklardı? beni cehennem cezasına mı çarptıracaklardı? bunun için biraz geç kalmışlardı.

kapı bir kez daha yumruklanmaya başladığında orağımı kaldırıp hazırda tutarak kapıyı açtım. siyah düz saçlı olan kısa ve kaslı bir beden içeri doğru tökezleyip şifonyere çarptı. gözlerim şokla açılırken orağımı yere düşürdüm.

"yüce isa..."

"yaklaştın." changbin şişmiş gözüyle bana bakıp sırıtmayı başardı. "o kapıyı kapatmak ister miydin? buradan çıkmak için cehennem işkencesinden geçtim resmen. birilerinin peşimden gelip gelmediğini bilmiyorum."

koridora çıkıp hızlıca etrafı gözden geçirdikten sonra içeri girip kapıyı kapattım ve ciddi bir ifadeyle beni izleyen changbin'e döndüm. changbin asla ciddi görünmezdi ve bu, burada olduğu gerçeğiyle birleşince içimi hiç de rahatlatmıyordu. orağımı kınına sokarken içimdeki paniğe teslim olmamaya çalışıyordum.

"seni balthazar gönderdi," dedim.

bileğinin tersiyle dudağındaki kanı silip güldü. "herhalde beni balthazar gönderdi. cehennemin bu kadar dibine gelmem için başka bir sebep olabilir mi sence?"

kafamın arkasını kapıya yaslayıp gözlerimi kapattım. burada olduğu için sevinmeliydim aslında. taehyung'u ait olduğu yere geri götürebilirdi. onsuz yoongi'yi bulmak daha zor olurdu ama yapabilirdim. en azından artık elimde bir ipucu vardı. bunu itiraf etmekten ne kadar kaçınsam da ondan uzaklaşmak benim için yepyeni bir cehennem deneyimi olacaktı.

zor olacağını biliyordum ama düşündükçe daha da imkansız gibi geliyordu. daha önce kimse bana taehyung'un hissettirdiklerini hissettirmemişti. daha önce kimse bana... herhangi bir şey hissettirmemişti. onu kaybetmek beş yüz yıla yakın süredir yaşadığım karanlık, hissiz yere geri dönmem demekti. göğsümün acıyan yerini ovmamak için kendimi zor tuttum.

"burada ne arıyorsunuz ki siz?" diye sordu changbin. "üst katta nasıl bir fırtına oluşturduğunuz hakkında hiç fikrin var mı? görevlerini terk edip öylece ortadan kayboldun ve kahrolası bir melekle kaçtın. sen de ben de biliyoruz ki balthazar çocuğu bu kadar ileri götüreceğini düşünmemişti. onun günün sonunda geri döneceğini sanıyordu."

gözlerimi açıp ona buz gibi bakışlarla baktım. "burada ne aradığımızı çok iyi biliyorsun."

"şu çocuk mu?" kaşlarını çattı. "o kahrolası çocuk için mi her şeyini riske atıyorsun?"

"senin buraya getirdiğin çocuğu kastediyorsun herhalde," dedim sertçe. "senin yaptığın hata yüzünden şu anda biz burada konuşurken hayal edilemez işkencelerden geçen çocuk. o çocuktan bahsediyorsun, değil mi changbin?"

cehennem meleği, taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin